Leonard Cohen’in dediği gibi;
“Herkes biliyor, geminin su aldığını.
Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu.
Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini.”

Durumdan vaziyet çıkarırsak gerçekler bunlar.
Hoşbulduk bu arada...
Karadeniz'in Ege'den farkı vardır diye düşmüştüm yollara.
Neredeyse hiç farkı kalmamış.

Şehir içinde trafik burada nasıl ise orada da aynı.
Özel araçlar öyle akaryakıt zammından falan etkilenmemiş.
Hatta son selde yıkılan köprüye rağmen.
Kuyrukta saatlerce beklemeyi göze almış insanlar, Kurban Bayramı tatili boyunca Karadeniz'i bir baştan bir başa gezdiler.

Ekonomik kriz dediğimiz şeyin Karadeniz insanına göre tanımı şu:
“Bakarız bir çaresine...”
Çareyi bilen var mı ya da bakacakları nedir derseniz hiç fikrim yok.
Sadece bekleyiş var.
Endişeli belki ama biraz da “alacağı olan düşünsün” tavrında.

Çok merak edenler için fındık durumu:
İklimsel şartlar nedeni ile 700-800 rakımlı yerlere kadar fındık yok.
Olan yerlerde ise rekolte üçtü birine, kimi yerde ise dörtte birine kadar düşmüş.
Birkaç tanıdık ile sohbetimizde duyduğum tümce; “Normalde üç ton civarında fındık aldığım bahçede, bu yıl 700 kilo fındık ya var ya yok. O yüzden de bahçeye bile gitmedim. Toplamaya değmez. Dökülüp gübre olsunlar daha iyi...”

Bu tanımlamaların arasında gözlemlediğim en önemli gerekçe ise bıkkınlık.
Vatandaş fındığını toplasa bile para etmeyeceğine, fındığın bir avuç tüccarın elinde hiç paraya gideceğine inanmış.
Bunu aşabilecek, kooperatifler eli ile fiyatların yukarı çekilebileceğine olan inancını yitirmiş.
Ölü toprağı serpilmiş gibi.
Muhalefet için sonsuz bir kaynak ama muhalefet de izinde...

Muhalefet demiş iken, bunca sıkıntıya rağmen siyaset beklediğimden daha hareketli.
Yerel seçimlere 6 ay kalmışken, bayram boyunca siyasetçilerin bol bol ziyaretlerini, öpüştüklerini, kahvelerde, çay bahçelerinde sohbetlere katıldıklarını gözlemledim.
Tabi ki iktidar partisinden aday adayı olmayı düşünenler çoğunlukta.
Muhalefette bu konuda da tık yok.

Ege'nin havası değişmiş de Karadeniz'in değişmez mi?
İklim değişikliği dağı taşı etkilemiş.
Ve doğal olarak yapılaşmayı da.
On yıl önce kimsenin gitmediği yerlerde siteler yükselmeye devam ediyor.
Kimilerine göre inşaatçıların işi iyi, kimilerine göre ise reklam yapıyorlar ama alan yok.

Başta da söylediğim gibi;
Herkes biliyor, geminin su aldığını.
Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu.
Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini.
Herkes saf taklidi yapıyor.

Ve ne tuhaf ki herkes çözümü de biliyor.
Hareket etmek için muhalefeti bekliyor