Öyle ya da böyle şiir insan var olduğundan beri dönencemizde, yanımızda, yakınımızda, dilimizde, gönlümüzde. Şiiri yazanı çok olan bir toplumuz aslında. Şaşkınlığımız bunca şiire yatkın ve yakın olan bir toplumun şaire bakışı, şiir kitaplarına uzak duruşu. Hikmet Altınkaynak Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinden 29 Kasım günü şöyle sesleniyordu: “Her Yerde Şiir Var”.
Altınkaynak söz konusu yazısında “şiirin büyülü yolculuğunda” renklerden, İlhan Berk’in 100'üncü yaşından, şair Mehmet Kıyat’ın şiirleriyle resimlerinden söz ediyordu. Vurucu sözü daha baştan belirlemişti: “21. yüzyıl, şiir yüzyılı olsun, olması gerekir, dedim! 20. yüzyıl savaşlar yüzyılıydı çünkü.”
Dilek güzel, istek anlamlı, çağrı içten… Silahların cirit attığı, savaş çığlıklarının ortalığı kasıp kavurduğu, ölümün sıradanlaştığı, gözü kan çanağına dönmüşlerin yaşadığı bir dünyada 21'inci yüzyılı şiirin insanca yaşanırlık, aydınlık, özgürlük, barış, umut, sevgi, kavramlarını içselleştirdiği sürece taşımak… Elbette şiir düşünen, şiiri yaşayan, şiire tutunan, şiir yazan herkesin özlemi değil mi?
Şiirin sesini duyunca sevincim katlanıyor. Şiire değgin yazılar her zaman ilgimi çeker, okumadan geçemem onları. Şiir üzerine yazılmış kitapları da kitaplığımdan eksik etmem, gerek duydukça okurum, yararlanırım onlardan.
Daha iki gün geçti bu yazının üzerinden. İçimde umutlar yeşertirken, şiirin coşkusuna kendimi kaptırmışken, 1 Aralık sabahında sanal ortamda ilk haberler düşmeye başladı; “Şiirimizin başı sağ olsun, Refik Durbaş’ı yitirdik!” Yorumlar, şiirler, resimler, anılar, paylaşımlar… Cumhuriyet’te, Yeni Gün’de yazılar…
Onun yaşamından kesitler vermeyeceğim. Bu bilgileri nasıl olsa öğrenebileceğiniz kaynaklar çok. Bir şairi sonsuzluğa uğurlarken hüznü, eksikliği paylaşmamak olası değil.
Şair dostum Hüseyin Atabaş’ın sanal ortamda paylaştığı şu sözler de hüzünlendirdi beni: “Sevgili Refik güle güle… Merak etme, yakınlarda biz de geliriz. Görüşmek umuduyla… Çaylar şirketten nasıl olsa!...”
Ölü Ozanlar Derneği’nin yeni üyesi Refik Durbaş, şimdi ne çok şairlerle buluştu orada? Artık yeter diyesi geliyor insanın. Bu göç dursun; şairlerimizin daha yazacak ne çok şiiri var, ne çok sözü var; ülkesine, insanlarına, çevreye, yaşama, erke, düzene...
Bir şair düşünün daha yıllar önce “Barış Koyun Çocukların Adını” derken, ne kadar umutlu, ne kadar içten, ne kadar dürüsttür. Emek olsun, umut olsun, sevinç olsun, devrim olsun çocukların adları, öyle yaşasınlar, öyle değiştirsinler dünyayı diye. En güzel sözünü sona bırakır, 'barış koyun çocukların adını' diye çığlık atar: “bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez/ barış sözcüğünün halkların dilinde”
Kendine özgü dili, benzetmeleri, özellikleriyle öne çıkar Refik Durbaş şiirleri. Anlam kadar biçimi de önemser. Toplumun içinden sıradan insanlara, görüntülere yer verir. Onun şiirinde işçi kızları, pazar yerlerini, çarşıları, çay evlerini, uzun yol sürücülerini, uykusuzları da bulmak olasıdır her zaman. Ondan her an her durumda şiire durur, şiiri duyumsar, tutar şu dizelere döker içini: “Her an her yerdedir şiir. Yanıbaşımızdadır. Yanı başınızda. / Bir romanın dipnotundadır. / Bir öykünün başlangıç cümlesinde.”
Her an her yerde şiirle karşılaşmak, her yerde şiiri duyumsamak, şairin sesini duymak ne güzel, ne anlamlı… Düşüncelerin sınırları genişlesin, düşler yaşam bulsun, geleceğe dair umutlar biriksin, dünyanın önünü açılsın, şiirler sarsın dünyamızı isterim.
Ustanın anısına saygıyla… Şiirleri gönlümüzde; önemle, değerle, sevgiyle…