Önce bir camide 5 yıl önce yazdığı şarkı sözlerinde Adem ve Havva’ya hakaret ettiği gerekçesiyle, Sezen Aksu için sarf edilen “O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” sözleri; ardından, internette yıllardır milyonlarca kez paylaşılmış bir atasözünü televizyonda dile getiren, neredeyse her konuda benzer düşündüğüm Sedef Kabaş’ın tutuklanması…

Amaç dikkatleri, “Açız, üşüyoruz, işsiziz” diye haykıran halktan, başka yöne çekmek, gündemi değiştirmek değil, sadece. Gelebilecek olası tepkileri önleyebilmek için, laboratuvarda üretilmiş ‘Korku virüsü’nü olabildiğince yaymak, sanırım.

Adem ve Havva için söylenmiş ‘Cahil’ sözcüğünü farklı meallerden, Kuran’daki İslam açısından inceledim. Tâ-Hâ Suresinin 115 ile 121. Ayetleri arasında yer alan sembolik öykü özetle şöyle: Allah Adem ve Havva’yı cennete gönderip, orada acıkmayacaklarını, susamayacaklarını, güneşin sıcaklığından etkilenmeyeceklerini, kendilerini çıplak hissetmeyeceklerini söyler ve buyruklarını ulaştırır. Cennetten çıkmalarına ve mutsuz olmalarına yol açabilecek düşman konusunda da uyarır. Buyruğu unutan Adem ve Havva, ‘sonsuzluk ağacını’ ve ‘hiç çökmeyecek hükümranlığı’ vaat eden Şeytan’a kanarak, yasak ağacın meyvesini yerler, önemli bir yanlış yaparlar ve ‘çıplaklıklarının’ farkına varırlar.

Bu ayetleri bence en iyi yorumlayan Muhammed Esed Mealinde, insan türünün, Kuran’ın başka yerlerinde olduğu gibi, Hz. Adem’le simgelendiğini, Allah’ın buyruğunu unutmanın, insan türüne özgü ahlaki bir zayıflık olduğunu, yasak ağacın (sonsuzluk ağacı), insanın Allah vergisi kendi tabiatını zorlayıp, bozmadan aşamayacağı sınırları simgelediğini, insanın yeryüzünde sonsuzluğu arzulamasının ölümü ve Kuran’daki ‘ahiret’i (öte dünya) inkar; Adem ile Havva’nın kendi çıplaklıklarının farkına varmalarının, Allah’a karşı bağımlılıklarının farkına varmaları anlamına geldiğini söylüyor, yani cahilliklerinin…

Güvendiğim Cemil Kılıç ve İhsan Eliaçık gibi değerli ilahiyatçıların işaret ettiği Ahzâb Suresi 72. Ayetinde de aynı konu vurgulanmış. Diyanet İşleri Mealinde, bu ayet açıklanırken, “İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğini olumlu yönde kullanmadığı zaman hem kendine hem de çevresine zulmetmiş ve cehalete düşmüş olur” denmiş.

Yani Kuran’daki İslam’a göre Adem ve Havva, cahillikleri nedeniyle Şeytan’a kanarak önemli bir hata işlemişler ve zayıflıklarının farkına varmışlar; tıpkı Sezen’in şarkısında dile getirdiği gibi.

Kimlerin cehalete düşerek, Allah’ın buyruğunu unuttuğunu, çevrelerine zulmettiklerini; güçlerini iyiye değil, kötüye kullandıklarını, hiç çökmeyecek sandıkları hükümranlıklarını sürdürebilmek için Şeytan’a uyduklarını siz bulun, lütfen. Gerçek İslam’a göre, yapılan haksızlıklar karşısında susan, ‘dilsiz Şeytan’ ise, zulmedenleri desteklemek daha da ağır bir hata, belki de işlenen suçlara ortak olmaktır.

Türk insanı kadınına, sanatçısına, aydınına sahip çıkar. Tüm bu girişimler ters tepecek, oluşacak ‘Kadın Dayanışması’ Cumhur İttifakı’ndaki oy kaybını hızlandıracak, erken seçimde yaşanacak hezimeti ağırlaştıracaktır. Şiir okudu diye mağdur olup, iktidara gelenler, şarkı sözü veya atasözü nedeniyle mağdur ettikleri için gidecekler. Pek yakında…

Sezen, verdiği yanıtta “Sen beni sezemezsin / Dilimi ezemezsin” demiş. Seçim öncesi meydanlarda çınlayacak bu şarkı sözlerinin Erdoğan’a çok oy kaybettireceğinden emin olabilirsiniz. “Ben derken, ben herkesim” de demiş, Sezen.

“Evet… Hepimiz Sezen’iz, Hepimiz Sedef’iz…”