"Gazetecinin kalemi kıymetlidir" derler ya Orhan Erinç Usta’nınki de en kıymetliydi.

Ne iktidarlar geldi geçti; ömürlük meslek yaşamında daktilosunun tuşlarına patronaja ya da iktidara yaranmak için değil, toplumun gerçekleri öğrenmesine vesile olmak için vurdu. Güç odaklarına, o iktidarlara, muhalefete bile, "kılıcı kalemiyle" muhalefet etti.

Mevkiymiş, makâmmış, şöhret hırsı asla olmadı!..

"Her devrin adamı fırdöndülere ünleri yurtdışına taşsa da basın emekçisi demek caiz değildir." Rahmetli Kaya Çelikkanat meslek büyüğümüzün en sık kullandığı sözüydü. 

Ona göre; “12 Eylül döneminde Evrenci, hanedan yıllarında Özalist, günümüzde de dönek Marksistler ve öteki çıkar gördükleri yere; pabuçsuz, donsuz koşan meslek madrabazlarına, şaklabanlarına; gökyüzüne de çıksalar bırakın gazeteciliği, yazarlığı ‘adam’ bile denmezdi.”

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası başkanlıkları da yaptı Orhan Erinç. Yağdanlık, fırdöndü olmadı, hiçbir dönemde eğilmedi. Doğruları yazdı, gerçeğin peşinde koştu.

xxxx

İhale takip etmedi, komisyon almadı, aracılık yapmadı.

Bilginin “güç’’  olduğuna inandı, yeni fikirleri savundu.

Her yazısı; hukukun üstünlüğünden, düşünce özgürlüğünden yanaydı.

Ayrımcılığa, nefret söylemine, kutuplaşmaya karşı çıktı.

Mesleğe -her kademede- başarıyla hizmet etti.

Türkiye'de "en çileli meslek" gazeteciliğin her sıkıntısını dibine kadar yaşadı.

Gözaltı, kelepçe, sorgular, mahkemeler, cezalar dahil!

Çok zor koşullar altında verilen bir demokrasi ve basın özgürlüğü mücadelesinin simgelerinden bir gazeteciydi Erinç.

Türkiye’de "medya" denilen bulanık sularda gazeteci kimliğini “kirletmeden” yüzebilen ender isimlerin başındaydı o…

xxxx 

Meslektaşımız Çiğdem Toker ne güzel yazmıştı ardından;

“Birine borçlu hissetmek için o kişinin size maddi manevi herhangi bir destek sağlamış olması gerekmiyor. Sadece duruşu, mesleğini icra tarzı, durduğu yerdeki güven veren görünümü dolayısıyla, bazı insanlar tanıyanlarda borçluluk duygusu yaşatabilir. Kaybettiğimiz Orhan Bey (Orhan Erinç) böyle bir insandı. O’nun, 87 yıllık ömrünün sonuna dek gazetecilikte ve gazetecilik değerlerini savunmaktaki ısrarı; kimilerinde öfke, kimilerinde dışa vuramayacakları bir utanca yol açarken, güç sahipleri ile alengirli işbirliklerine girmeyen gazetecilerde derin bir saygı yaratmıştır. Bunda şaşacak bir şey olmasa da saygının bir adım ötesine geçerek, kendi payıma hissettiğim duyguyu, borçluluk diye açıklıyorum. Tam kastım, iyi gazeteciliğe karşı bitmek bilmeyen borçluluk duygusu(...) Orhan Bey, son zamanlarda iyiden iyiye ucuzlatılan (hatta muktedirin dilinde intikam aracına dönüşen) “bedel ödeme” kavramının anıt bir örneği oldu. Ve ne yazık ki o bedeli ödemeyi sürdüren bir gazeteci olarak veda etti bu dünyaya. Eski Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın uğurlama töreninde söylediği gibi: gazeteciliği nasıl savunması gerekiyorsa öyle dimdik durdu, kendi zarif ve bilgece dokunuşlarını da katarak. Çok sıkıntı çekti, çektirdiler, bir milim taviz vermedi, karşılığında büyük bedeller ödedi.”

xxxx

İzmir 68’liler Birliği Başkanı Gazeteci-Yazar Okan Yüksel Ustam, “Türkiye’de kaç gazeteci var?’’sorusuna şöyle karşılık verir;

“Türkiye’de kaç meslek sahibi varsa o kadar da gazeteci var!..

Türkiye’de gazeteci olmayan ya da yapmayan kimse yoktur!

Eli kalem tutsun, tutmasın, basın mesleğinde ter döksün dökmesin, öyle beyler hanımlar vardır ki, ‘Biz gazeteciyken’ diye söze başlayıp ahkam kesmeye başladıklarında gerçek basın emekçisine susmak ya da ağzının payını vermek düşer! 

Türkiye’de milyonlarca ‘gazeteciyim’ diyen vardır ama bize göre en önemlisi iki tür gazeteci vardır: “Palto tutanlar, kafa tutanlar!’’

İşte Orhan Erinç… Cesur ve muhalif yazılarını aksatmadan okuruyla buluşturdu.

Topluma yön veren doğruyu arayan, editoryal bağımsızlığı savunarak, kalemini kiralamadan, satmadan!

Palto değil kafa tutarak. Gerçekten; gazetecilikte bir devir kapandı "Gazeteciliğin Beyefendisi"yle. Tükenmez saygıyla…