HADİSLER:

*Bilginden, yahut bilgi öğrenenden başkası benden değildir,
*Bilgin de, bilgi de, bildiğini tutan da cennettedir,
*Bilgin ve bilgi edinmeye çalışan, kusurlu, suçlu bile olsa cennete gider,
*Bilgin kişinin yüzüne bakmak ibadettir,
*Bir tek bilgin, İblis'e, yirmi tane ibadet edenden daha çetindir,
*Küçük çocuğun bir şey ezberlemesi, taşa kazınan yazıya benzer, insanın, büyüdükten sonra bir şey ezberlemesiyse, su üstüne yazılmış yazıdır sanki,
*Bilgiyi gizleyene her şey, hatta denizdeki balıkla havadaki kuş bile lanet okur,
*Bilgi sahibi olarak uyumak, bilgisiz olarak nafile namaz kılmaktan hayırlıdır,
*Güzel güzel sormak, bilgi elde etmenin yarısıdır,
*Bir an bilgiyle meşgul olmak, bir an kitaba, yazıya bakmak, altmış yıl ibadet etmekten hayırlıdır.
*Bilginlerin sarfettikleri mürekkeple, şehitlerin dökülen kanları tartıldı, bilginlerin mürekkepleri ağır geldi.

(Hz. Muhammed ve Hadisleri,
Abdülbaki Gölpınarlı, 3. bas. İst, 1964)

On birinci yüzyılda, Türk yurdu olan Orta Asya'da, Fars kökenli bir Müslüman din adamı yaşadı. Biz onun adını genellikle “El Biruni” olarak biliriz. Batılılar onu “Alberuni” veya “Aliboran” gibi adlarla anar.
XX. YY'ın Prometheus'u diyebileceğimiz ölümsüz Atatürk; “Bu bilgeye 'Biruni' dersek onu yabancılaştırmış; 'Beyruni' dersek, Türk olduğunu perçinlemiş oluruz” diyor. Buyrun; Ata'dan alacağımız bir ders, sağlam bir öğreti daha...
Beyruni'nin, bugünkü Özbekistan'da, Harzem'de doğduğu biliniyor. Yaşadığı çağa öylesine damgasını vurmuş ki; o döneme “Beyruni Asrı” denilmesine yol açmış.
Beyruni: Matematik, Gök bilimleri, Coğrafya ve Tarih konularında, çağının çok ilerisine geçen fikirler öne sürmüştür. Son derece şaşırtıcı bir durum olarak, Dünya'nın kendi ekseni çevresinde dönüyor olması olasılığından bahsedebilmiştir. Bu öngörüleri içeren eserini, Gazneli Mahmut'un oğluna sunmuş. Ciddi kaynaklar, kendisinden “Evrensel Deha” olarak söz ediyor. Bunda da haksız sayılmasalar gerek.
Koca bilginin önemle üzerinde durduğu bir konu da tıp. O kadar ki; çeşitli hastalıkların nedenlerini ve sağaltım yollarını incelemiş; daha da şaşırtıcısı, ilaçların yan etkileri üzerinde durmuştur. Onun, tıp ve eczacılıkta getirdiği ilkelere bugün bile “Biruni Kuralı” denilmektedir.
Beyruni'nin çağı, yaşamını, eserlerini ve fikirlerini incelemeye çalışmak, bir gazete yazısının sınırlarını aşar. Bunu özellikle üniversitede akademik kariyer yolunda ilerlemeye çalışan bilim adamı adaylarına bırakıyorum.
Ben bu yazıda, Beyruni'nin bilime ve öğrenmeye verdiği önem ve değeri açıklayan bir olayı aktarmak niyetindeyim.
... Sırası gelen hiç kimseyi unutmayan Ölüm Meleği gelip konmuştu Bilginler Bilgini El Beyruni'nin baş ucuna. Halk deyişiyle “Azrail başında /Canı hay hayda” idi Üstadın.
Ayva sarı yüzüyle, yatağının bir kenarına virgül gibi kıvrılmış yatıyordu. Adeta, kendi adı verilen çağ sona eriyordu.
Ailesinin kadınları, ak yazmalarının bir ucunu dişleri arasına almış; üzüntülerini belli etmemeye çalışarak, adeta içlerine doğru ağlaşıyordu. Şaka değil, koca bir çınar, usulca devriliyordu verdiğini geri alan kara toprağa doğru.
Bir grup arkadaşı geldi, fikirleriyle nice kör inanışı al aşağı eden bilgine.
Koca alim, kırpıştırdığı gözlerle bakıp, gelenleri tanıyınca, yüzünü bir aydınlık kapladı. Güç halle yatağında doğruldu. Her bir kelimesi yutağından zor çıkan şu sözleri söyledi:
-Kardeşler. Geçenlerde tartıştığımız “Feraizcidade”ye ilişkin bir husus vardı; hazır gelmişken bunu tartışalım, bir sonuca varalım da içim rahat etsin...
Yarenler ne desin, ne yapsın? Üstad son nefesini vermek üzere. Konuyu tartışmak yerine:
-Üstad, dediler, “şimdi hayli yorgunsun. Bu konuyu başka sefer tartışsak olmaz mı?”
Ermiş derecesinde bilge olan El Beyruni, soluk soluğa kalarak şu ibretli ve hikmetli sözü söyledi:
-Ne yani; bir meselenin cahili olarak mı ölmemi istiyorsunuz?...
Sonra ne mi oldu?
Meseleyi kısaca görüşen yakın dostları odadan çıktılar ve... çok da uzaklaşmadan, evden, Üstad'ın son soluğunu soluduğunu gösteren ağıt sesleri yükseldi...

Halkı Eğit


Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek
Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın,
Ama yüzyıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.

Bir kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.

Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,
Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı!

Kuan -TZU (Çin Ozanı)