“Şiirin orta hallicesi beylik ölçülerle, sanat bilgisiyle yargılanabilir; ama şiirin iyisi, olağanı aşan, tanrısal olanı kuralların ve aklın üstündedir... O güzellik aklımızı işletmez, başımızdan alır, allak bullak eder.'"

(Montaigne, Denemeler)

Mobil telefonumun ekranından yazı geçerken, bakışlarımı sivrilttim:
“Londra'da bulunan Southbank Center, son 50 yılın en güzl 50 aşk şiirini seçti...”
-Mutlaka Nazım Hikmet vardır, dedim ve ekledim “Ondan seçtikleri şiir de 'Saman Sarısı' olsa gerek.”
Tahminimin ilk yarısı doğru, ikinci yarısı yanlış çıktı: “Severmişim Meğer” seçilmiş.
Usta'nın bince şiiri içinde “Saman Sarısı”nı ayrı tutarım ben. Gerçi, seçkiye alınacak yüzce şiiri yok değildir. Ancak, Saman Sarısı'nda adeta şiirin tüm olanakları kullanılmıştır. Nasıl “Han Duvarları” senaryo şiir ise, Saman Sarısı da, röportaj şiir, daha doğrusu senfonidir. “Tuna Üstüne Söylenmiştir”i de, bu senfoninin üvertürü sayasım gelir. Bu destan şiirden birkaç dizeyi, düşünmenize sunuvereyim:
“İki şey var ancak ölümle unutulur:
Anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü”
“Ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler”
“Belki bir pırıltıydın düşümden damlamış sol mememin üstüne”
“Ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden”
“Beli karınca belinden ince saçları saman sarısı kirpikleri mavi”
“ve ayrılık, parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı”
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin / Çok şükür, çok şükür bugünü de gördüm, ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin Üstat”
“Bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri”

Sonra bir de “Severmişim Meğer”i geçirdim aklımın raylarından, sayılmayacak kadar çok vagonu olan bir tren katarı gibi. “Fena” deme hakkım yok. Elhak zengin şiir. Seçici Kurul; bu şiiri, insan belli yaşa gelince, eski değer yargılarını yeniden gözden geçiriyor diye seçmiş olmalı.
Şairimiz, 28 Mart 1962'de yazdığını belirterek giriyor şiire. Bu da, “Saman Sarısı” gibi, trende, Prag-Berlin şiirinde geçiyor. Usta, yolculuğu sırasında, eskiden ırmağı, gökyüzünü, ağaçları, yolları, çiçekleri, Kozmos'u, güneşi, denizi, bulutları, ay ışığını... severmiş. Severmiş de, altmışında farkına varmış bunun...
Seçilen 50 şiir, 20 Temmuz günü, Southbank'te düzenlenecek etkinlikte, yazıldıkları dilde okunacakmış; elbette “Severmişim Meğer” de. Keşke bizim, “seslendirdiği metni seyredilir kılan” Misket Dikmen okusa...
“50 Yılın 50 Şiiri”nden biri, Margaret Atwood'un “El ele oyunu”. Araştırınca, bu Kanadalı şairin şiirlerini Türkçeye Eren Arcan'ın çevirdiğini öğrendim. On yıllardır hasret kaldığım bir dostu görür gibi oldum. Çünkü Bayan Arcan'ın çevirdiği nice radyo oyununu yayınlamıştık TRT'de. Atwood'un seçilen şiirinin ilk bölümünü alayım buraya.
“Çimenlikte çocuklar / El ele tutuşmuş / Durmadan dönüyorlar. Bir kol, diğerininkine girmiş / çember tamamlanıncaya / Her birinin kendi bedenine /Yeniden dönünceye kadar. Şarkı söylüyorlar ama / Birbirlerine değil / Ayakları hareket ediyor /neredeyse şarkılarıyla eş zamanlı. Yüzlerindeki dikkati görebilirim / yüzleri, gözleri / hemen önlerinde /hareket eden boşluğa takılı. Bu kendinden geçişi /neşe ile karşılaştırabiliriz.”
Listede olmasa şaşıracağım bir isim; Ted Hughes. Böyle hareketlerin baş rol oyuncularından. Zenciliğiyle övünen bir özgüven anıtı:
“Zenciyim ben / Gece gibi / Afrika'nın derinlikleri gibi (...) /Emekçiydim her zaman / Mısır'da piramitleri kuran benim / Benim harcını karan gökdelenlerin (...) / Kurbandım her zaman / Kongo'da kırbaçla dövdüler beni / Ve şimdi link edilmekteyim Teksas'ta.”
Bu yazının finaline Maya Angelou denk düştü; hani şu “Tanrı sesini ona ödünç vermişti” denilen ABD'li zenci kadın şair; hani şu, şiir ve müzik dünyasını sarstıktan sonra 28 Mayıs 2014'te Dünyaya veda eden “Phenomenal Woman”! İşte bu şiir armağan olsun “Olağanüstü Kadın” okurlarıma:

Olağanüstü Kadın

Güzel kadınlar öğrenmek ister giz neremde.
Sevimli değilim, yaratılmadım manken ölçülerinde.
Ama açıklamaya başlayınca,
Kadınlar yalan söylüyorum sanır.
Derim ki,
Kollarımın arasında,
Genişliğinde kalçalarımın,
Adım atışımda
Kıvrımında dudaklarımın.
Kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Girerim bir odaya
Dilediğiniz kadar soğukkanlı bir biçimde,
Bir erkeğe yönelirim,
Donar kalır arkadaşları
Ya da diz çökerler önümde.
Bir kovan dolusu balarısı,
Üşüşürler çevreme.
Derim ki,
Ateşinde gözlerimin,
Dişlerimin parıltısında,
Kıvrılışında belimin,
Ayaklarımın coşkusunda.
Kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Bilmek ister erkekler
Ne bulduklarını bende.
Çok çabalarlar
Ama dokunamazlar
İçimdeki gizeme.
Göstermeye çalışınca
Göremediklerini söylerler yine.
Derim ki,
Kavisinde sırtımın,
Gülüşümün güneşinde,
Salınışımda göğüslerimin,
Tavrımın inceliğinde
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.
Anlıyorsun şimdi.
Niye eğilmez başım.
Bağırıp çağırmam, tepinip
durmaz ayaklarım.
Duymam yüksek sesle konuşma
zorunluluğu
Beni geçerken görmek,
Okşamalı gururunu.
Derim ki,
Tıkırdayışında topuklarımın
Saçımın devrilişinde
İçinde avuçlarımın
İlgime duyulan gereksinimde.
Çünkü kadınım ben
Tepeden tırnağa.
Olağanüstü kadın,
Benim işte.

Maya Angelou