İNAT
“Bazen haklı olduğumuz için değil, sadece inat ettiğimiz için kaybederiz.
İnat, insanın kendiyle yaptığı en yorucu savaştır.
Bir taksi kavgasında gördüm; küçücük bir direnç, koca bir yangına dönüşebiliyor.
İnat mı? Kararlılık mı? Aradaki ince çizgiyi fark etmek, hayatı fark etmektir.
Ve bazen inat, sevginin dilini susturan en gürültülü sessizliktir…”
İnat…
Kulağa kısa, basit bir kelime gibi gelse de, içinde koskoca bir insanlık hikâyesi gizlidir. Karşı çıkma, aykırı davranma, ters düşme, boyun eğmeme, direnme… Psikologlar için bu kelime çoğu zaman bir uyarı işareti, felsefeciler için insan iradesinin tezahürü, halk içinse kimi zaman “kötü huy”, kimi zaman da “dik duruş” anlamına gelir.
Ama şu bir gerçektir ki, inat insanın hem en güçlü silahı hem de en büyük zaafıdır.
Geçtiğimiz gün şahit olduğum bir olay bana bunu bir kez daha hatırlattı.
Beklediğim noktada önümde bir taksi durdu. Yolcusu, uzun boylu bir genç, şoföre dönerek bir şeyler söyledi. Önce sıradan bir konuşma gibi görünse de birkaç dakika içinde sesler yükseldi. Genç adam öfkeyle bağırıyordu:
“Ben senin hakkını, taksimetrede yazanı ödüyorum! Verdiğim paranın üstünü istiyorum. Ne diye tafra yapıyorsun?”
Önce içeride başlayan itiş kakış, ardından dışarıya taşan yumruklar… Kalabalık toplandı, polis geldi, ortalık yatıştı. Parasını alan genç şikâyetçi olmadı, olay kapandı.
Ama kapanmayan bir şey vardı: Şoförün anlamsız direnci… İşte o, inadın canlı bir tarifiydi.
İnsan neden bazen haklı olmadığını hissetse bile direnmeye devam eder? Nedir bu “hayır” demeye kilitlenmiş tuhaf güç?
Kimi düşünürlere göre inat, olumsuz bir tavır değildir. Büyük başarıların, hatta kimi erdemlerin ardında inatla beslenen bir kararlılık yatar. Edison’un defalarca başarısız olmasına rağmen yılmadan denemesi, nice keşfin kapısını açmamış mıdır?
Ama Mevlânâ der ki: “İnat ve ısrar, aklın değil nefsin işidir.”
İşte buradaki fark hayati önem taşır:
Kararlılık, hakikati arama yolunda sebat etmektir; inat ise hakikati reddetme ısrarıdır.
-
Kararlılık, doğru bildiği bir yolda sabırla yürüyen insanın iradesidir.
-
İnat, yanlış olduğunu bilse de geri adım atmayan insanın körleşmesidir.
İlkokulda bizlere dağıttıkları okuma kitabında inatla ilgili güzel, akıldan çıkaramadığımız resimli bir hikâye vardı, sevimli 2 keçinin hikâyesi.
Dar bir kayalıkta karşı karşıya gelirler, inatlaşırlar, birbirlerine yol vermezler, toslaşırlar. Geriye de çekilmezler, geçmek için inatlaşırlar. Derken öyle sert bir tokuşma yaparlar ki ikisi birden aşağıya düşerler.
İşte inatın tarifi ve inatın neticesi, kıssadan hisse.
Uzmanlara göre inatçılığın kökleri çok erken yaşlara uzanır.
İki–üç yaşındaki bir çocuğun oyuncak için yere yatıp ağlaması, “benim istediğim olacak” tavrı, bu tohumun ilk filizidir. Eğer doğru şekilde yönlendirilmezse, ilerleyen yaşlarda kişilik çatışmalarının, iletişim kopukluklarının ve sosyal sorunların temelinde bu inat ağacının dalları bulunur.
Psikolojide “karşı koyma bozukluğu” diye bir tanım vardır. Çocuklukta başlayan bu aşırı inat hali, ileride otoriteyle çatışan, sürekli memnuniyetsiz ve agresif bireyler ortaya çıkarabilir. Bilinmeyen bir başka gerçek ise araştırmalara göre, inatçı insanların stres hormonları, diğer insanlara göre daha yüksekmiş. Yani inat, yalnızca çevreyi değil, kişinin kendi bedenini de yıpratan bir lanet.
İnat yalnızca bireylerin değil, toplumların da karakterine sinmiştir.
Bazı milletler değişime kolay uyum sağlar, bazılarıysa “biz böyleyiz” diyerek yüzyıllarca aynı kalıpları tekrar eder. İşte bu toplumsal inat, bazen kültürü korur, bazen de ilerlemenin önünde set olur.
Belki de inat en çok ilişkilerde ortaya çıkar. Birbirini seven iki insan, sırf “önce kim özür dileyecek?” diye günlerce susabilir. Oysa gönülde fırtınalar kopar, dil ise düğümlenir. İşte o an, inat sevginin üstünü örten kalın bir perdeye dönüşür. Bir Çin atasözü der ki: “İnatla kaybedilen, sevgiyle geri kazanılamaz.”
Sonuçta inat, insana iki şey öğretir:
Ya dersini alırsın, ya da kendini kaybedersin.
Doğru yerde kullanıldığında sabır, sebat ve direnç getirir. Yanlış yerdeyse körlük, öfke ve kayıptan başka bir şey bırakmaz.
İnat, insana dair en kadim çelişkilerden biridir. Kimi zaman öfkenin, kimi zaman gururun, kimi zaman da sabrın kıyısında filizlenir. Doğru yere yönlendirildiğinde iradeye dönüşür, yanlış yerde ısrarla beslendiğinde ise yıkıma sebep olur. Hayat bize her gün bu düğümü yeniden sorar: “Hakikati mi arıyorsun, yoksa yalnızca direnmek için mi direniyorsun?” İşte bu soruya vereceğimiz cevap, karakterimizin ve yolumuzun kaderini belirler. Çünkü insanı insan yapan, inatla kilitlendiği yerde çözülmeyi bilmesidir.
-
“İnat, gururun en ağır zinciridir.”
-
“Haklı ısrar kararlılıktır, haksız ısrar yalnızca körlüktür.”
-
“İnat, küçük insanların büyük duvarıdır.”
-
“Direnç başarı getirir, inat yalnızlık.”
-
“Bir adım geri çekilmek, bazen en ileri adımı atmaktır.”
-
“İnat, sevginin dilini susturan en gürültülü sessizliktir.”
-
“Yanlışta ısrar, doğruya kapanmış bir kapıdır.”
-
“İnat, insanın kendiyle yaptığı en yorucu savaştır.”
-
“Akıl esner, inat kırılır.”
-
“Gerçek güç, inadı terk edebilmektir.”
Sağlıkla kalın, sevgiler saygılar.