Gazetelerin spor sayfalarını ayrıntılı bir şekilde gözden geçirdim. Amacım farklı bir şey bulmaktı, ne yazık ki bulamadım.

Biz şahane bir takımdık ve İtalya maçı bir kazaydı... Galler'i rahat geçip, son maçımızı oynayacaktık. Futbolun içinden gelmiş biri olarak tereddütüm vardı, ama haklı çıkmalarını çok istiyordum.

Büyük bir hevesle televizyonun başına geçtim. Mutsuzluk sarmalını en azından biraz azaltacak bir başarı bekliyordum. İlk 15 dakikayı izleyince bu takımla berabere kalsak bile iyi diye düşündüm.  Nitekim olmadı. Bırakın şampiyon olmayı, gruptan çıkmak bile mucizelere kaldı.

Peki bizi kim Avrupa şampiyonu ilan etmişti? Nasıl bu kadar iyimser olabiliyorduk?

Zor durumların içinde moral olabilecek bir şeyler aramak çok iyi bir şey. Samimiyetle, iyi niyetle böyle olumlu bir yaklaşımda bulunmak kadar güzel bir şey yok. Nitekim ben de hayatı böyle algılayan insanlardan biriyim.

En zor zamanlarda bile, tünelin ucundaki ışıktan bahsettiğim çok olmuştur.

Ama...

İşte burada durum çok farklı...

Müthiş bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız.

Her konuda kontrolsuz uçanlar var.

Bunların büyük bir çoğunluğunu da ana akım gazeteler ve televizyonlar yapıyor.

Mesela ekonomimiz dibe vurmuşken, Almanya bizi kıskanıyor balonunu uçuruyorlar. Bu tür iddialar spordaki gibi net bir sonuç vermediğinden, inanmak isteyenler inanıyor.

Sormuyorlar...

Aşıda neden bu kadar geri kaldık? Esnaf neden bu kadar berbat durumda? İşsizlik neden bu kadar çok?

Avrupa'da şampiyonuz, dünyada şahaneyiz.. Demek çok güzel. Bir de bunun altını doldurmak var.

İşte orada ne yazık ki yokuz.

Hukuk yerlerde,  gazeteci tutuklamaları ilk sıralarda, insan hakları konusunda durum berbat... Kadın  cinayetlerinde şampiyonuz... Mafya yatak odamıza kadar girmiş.

Ama dünya bizi kıskanıyor.

Üstelik bize düşman.

Dış güçler olmasa İtalya üç, Galler iki atıp bizi yener miydi?

Ama ne...