13 Mayıs 2018 gecesi Narlıdere’deki evinden spor yapmak üzere ayrılan ve birkaç yüz metre uzaklıkta Tanyer İnşaat şirketine ait Bulut Orman Evleri şantiye alanında katledilen Dorukhan Büyükışık için verilen adalet savaşını, köşe haberlerimizde sıklıkla vurguluyoruz.
Henüz 26 yaşında yaşamdan koparılan Dorukhan Büyükışık’ın babası Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık’ın verdiği adalet savaşında 21 Mayıs 2025 tarihi önemli bir eşik noktası olacak.
İzmir 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde saat 9:20’de başlayacak duruşmada, cinayet mahallinde görev yapan sekiz polisin “Görevi Kötüye Kullanmak” suç iddiası ile yargılanmalarına başlanacak.
TÜRK ADALETİNİN TERAZİSİ
Olay günü Şehit Ayhan Tanrıverdi Polis Merkezi Amiri 3’üncü Sınıf Emmiyet Müdürü İsmail Köksal, Grup Amiri olan Komiser Yardımcısı Hüseyin Vurucu; Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği’nde görevli polis memurları Fikret Sarıaslan ve Halil Arslandağ, Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü Büro Amiri Atakan Kaçar ve aynı birimde Grup Amiri olan Deniz Asıcı, polis memurları Duygu Öztürk ve Musa Erikçi’nin yargıç karşısına çıkacağı duruşma pek çok açıdan kritik önemde. Ancak suça karışan kolluk görevli sayısı önümüzdeki günlerde daha da artacak gibi görülüyor…
Dorukhan Büyükışık cinayetini “yüksekten düşme ve intihar” olarak gerekçelendirerek kapatılmasına katkı sağlayan polislerin “görevi nasıl kötüye kullandıkları” elbette yargılama sonucunda ortaya çıkacak. Türk adaletinin terazisine güvenmek istiyoruz.
Ancak…
Cinayet dosyasına tam iki buçuk sene boyunca olay yeri inceleme görüntüleri ve fotoğraflarını eklemeyen, Tanyer şantiyesini kapsamına alan 19 kameranın görüntülerinin toplandığı kayıt cihazlarına cinayet sabahı tutanakla el koymayan, Dorukhan’ın bedeninde yüksekten düşmeye yönelik en ufak bir bulgu dahi olmamasına rağmen olay yeri inceleme videolarında cinayeti yüksekten düşme olarak tanımlayan polislerin iyi niyetinden kuşku duymak için çok sebebimiz var.
BAKANLIK VE YARGITAY KARARLARI
Dorukhan Büyükışık soruşturmasının “cinayet” olarak kovuşturmaya tâbi olmasında kuşkusuz en önemli etken Adalet Bakanlığı’nın “Kanun Yararına Bozma” kararı ve bu kararın Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından kesin hüküm altına alınmış olması geliyor.
Bu konu özelinde devletin en önemli yargı ve siyaset makamlarının doğrudan soruşturmaların önünü açması elbette çok kıymetli. 40 yıl boyunca devletin en mahrem görevlerinde ve en kritik kurumlarında başarıyla görev yapan baba Ethem Büyükışık’ın “intikam değil adalet peşindeyim” vurgusu da davaların bugünkü konuma gelmesinde önemli bir etkiye sahip.
Tek oğlu hayattan koparılan Ethem Paşa’nın adeta iğne ile kuyu kazar gibi 7 sene boyunca sürdürdüğü adalet mücadelesi; basın yayın kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve duyarlı yurttaşlar tarafından yakından izleniyor.
Duruşma öncesinde görüşlerini bizlerle paylaşan Etham Paşa, şu önemli tespitleri yapıyor:
“ÖRGÜTLÜ SUÇ İDDİASI”
“Bu davada adları geçen sanıklar ve şüphelilerin tamamına yakını, oğlum Dorukhan’ın katledildiği 13 Mayıs 2018 günü saat 09:09’da olay yerine gelip maktulü muayene eden 112 Acil Servis Doktoru Serhat Sami Çengel tarafından yapılan muayeneyi izlemişlerdir. Adı geçen Doktor tarafından imzalanan 13.05.2018 tarihli 112 Acil Servis raporunda ölüm nedeni ön tanısı olarak ‘ani kardiyak ölüm’ yani kalp krizi sonucu ölüm tespitinde bulunulduğunu da bilmektedirler.
Bu tespitten sonra olay yerine gelen Adli Tıp Uzmanı Doktor Gökhan Batuk’un aynı gün saat 11:52’de yaptığı adli muayeneyi de izlemişler ve ‘yüksekten düşme bulgusu yoktur’ tespitini kendi kulaklarıyla duymuşlar ve bu tespiti MTS 0009 dosya numaralı Olay Yeri İnceleme videosuyla kayıt altına almışlardır. Ancak tüm bunlara tanık olmalarına, olayın şüpheli ölüm olarak görülmesi nedeniyle otopsi yaptırıldığına şahit olmalarına, Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığı’nca yayınlanan 30.07.2018 tarihli Otopsi Raporu’nun sonuç bölümünde açık bir şekilde ölüm nedeninin ‘darp’ olabileceğinin ve bu nedenle polis soruşturması yapılarak olayın aydınlatılması gerektiğinin yazıldığını bilmelerine rağmen; sanık polisler ve daha sonra bu yargılamada sanık olarak göreceğimiz kolluk görevlilleri 13.05.2018 tarihinden 13.03.2020 tarihine kadar yaklaşık iki yıl boyunca hiçbir araştırma ve soruşturma yapmamışlar, hazırladıkları resmi raporları ve tutanakları gerçek dışı bilgilerle kaleme almışlar ve tüm delilleri silmek, yok etmek, değiştirmek, yerlerini değiştirmek ve sahte delil üretmek suretiyle karartmışlardır.
Aynı manipülasyonların kasten öldürme davasında da yapıldığının tespit edilmesi nedeniyle Savcılık makamına sunduğumuz 04.12.2024 tarihli dilekçemiz üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 23.12.2024 tarihli müzekkereyle Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’ndan yeni bir Adli Tıp Raporu talep etmiştir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından yayınlanan son rapor ile maktulün ölüm nedeninin darp yani cinayet olduğunu ortaya koyan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Adli Tıp Bölümü Öğretim Üyesi Bilirkişi Prof. Dr. İ. Hamit Hancı, Adli Fizik Bilirkişisi Fizik Mühendisi Doktor İlknur Bakır Özbilek ve Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı mensubu Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistik Uzmanı Bilirkişi Ali Osman Elmas tarafından hazırlanan 23.06.2023 tarihli Adli Bilimler Derneği Uzman Bilirkişi Mütalaasının doğru olduğu yani biricik evladımız Dorukhan’ın darp edilmek suretiyle katledildiğinin kabul edildiği öğrenilmiştir.
Kasten öldürme, delil karartma ve görevi kötüye kullanma suçlarını işleyen sanıkları korumak ve kollamak maksadıyla Ankara Jandarma Kriminal Laboratuvarında gerçek dışı ses çözümü bilirkişi raporu hazırlayan iki jandarma astsubayı Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesinde Dosya No: 2023/718 ESAS numaralı dosya ile halen yargılanmaktadır.
Adli Bilişim ve Siber Suç Uzmanı, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Emekli Emniyet Müdürü Hamza Aytaç Doğanay’ın 27.04.2025 tarihli HTS BAZ Teknik Uzman Bilirkişi Raporu başta olmak üzere dosyaya sunulan tüm kanıtlar; dönemin Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü İsmail Yalçın, Başkomiser İsmail Köksal ile dilekçede isimleri yazılı diğer şüpheli kolluk görevlilerinin ihmal suretiyle görevlerini kötüye kullanmadıklarını; tam tersine organize bir şekilde ve kasıtlı olarak ‘suç delillerini yok ettiklerini, sildiklerini, gizlediklerini, değiştirdiklerini, bozduklarını’, ‘suçluları kayırdıklarını’ ve resmî belgede gerçek dışı beyanda bulunduklarını ve cinayetin failleri olan Tanyer şirketinin sahipleri ve çalışanlarıyla birlikte hareket ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak sanıklar, üzerlerine atılı suçları kendi başlarına işlememişlerdir. Bu cinayet organize bir suç örgütü tarafından diğer büyük bir suçun ortaya çıkmaması için işlenmiş ve birçok kamu kurumumuz içinde yuvalanan küçük çeteler tarafından örtbas edilmeye çalışılmıştır. Bahse konu kamu görevlileri bu suçları ‘Kasten Öldürme’ ve ‘Suç Delillerini Yok Etme, Silme, Gizleme, Değiştirme, Bozma’ şüphelileri olan M. Münir Tanyer, M. Taylan Tanyer, İ. Gökmen Ellez, Yiğit Aykurt, Murat Köse ve diğer şirket çalışanlarını korumak, kollamak ve kayırmak maksadıyla Türk Ceza Kanunu’nun 220’inci maddesi kapsamında organize bir şekilde, hiyerarşik bir ilişki içerisinde, örgütlü ve elverişli araç-gerece sahip olarak işlemişlerdir. Bu nedenle 21 Mayıs günü başlayacak olan yargılama süreci sadece güzel kentimiz İzmir için değil, ülkemizin esenlik ve güvenliği ve devlet kurumlarımızın arınması için de büyük önem taşımaktadır. Başlayacak olan yargılamalar sonucunda en kısa zamanda adaletin tecelli ettirilmesini ve işlenen cinayetin tüm yönleriyle aydınlatılmasına hizmet etmesini diliyorum.”
CİNAYET DAVASI ÇOK YAKINDA
Ancak Dorukhan Büyükışık cinayetinde çözülmeyi bekleyen asıl düğüm, sekiz polisin yargılanmaları değil.
Bu cinayeti kim ya da kimlerin işlediği, cinayete yüksekten düşme süsü vermeyi kimlerin planladığı ve uyguladığı, Tanyer İnşaat şirketinin sahipleri, yöneticileri ve çalışanlarının 7 sene boyunca sürdürdükleri suskunluk uykusundan neden uyanmadıkları ve yargı organlarına gereken yardımı yapmadıkları, Adli Tıp - Jandarma kriminal - Emniyet – Savcılık zincirinde yaşanan ve hayatın olağan akışına aykırı ilginçlikler de sorulması gereken sınav soruları arasında.
İşte bu soruları yanıtlamasını beklediğimiz bir başka dava, yakın zamanda İzmir Adliyesi’nde görülmeye başlanacak. Olay günü yaşananları tüm çıplaklığı ile gören ve ifadesi sadece dava dosyasına değil ilgili tüm kamu kurumlarının arşivlerine giren tanığın anlatımları da yargılamalarda belirleyici olacak.
Cinayeti odağına alacak bu asıl dava sonuçlandığında, Dorukhan’ın ruhu biraz olsun huzur bulacak. Ethem Paşa’nın adalet yolculuğuna omuz vermek isteyen tüm okurlarımızı, 21 Mayıs günü İzmir 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde saat 09:20’de yapılacak duruşmaya bekliyorum…
+++++
İZMİR LİMANI, UYUŞTURUCU TRAFİĞİNİN MERKEZİNDE Mİ?
İzmir, özellikle Osmanlı döneminde ticaretin ve ihracatın başkenti olmuş bir şehirdi...
1950’li yılların ortalarında inşasına başlanan bugünkü İzmir Limanı ise uzun yıllar kentin bu özelliğinin simgesi işlevini gördü.
Halen TCDD yönetimindeki liman, 2017 yılı Şubat ayında Türkiye Varlık Fonu’na devredildi. Fon yönetiminin; limanı kiralamaya, devretmeye ve satmaya yetkisi bulunuyor. 2015 yılında yeniden özelleştirme sürecine alınan İzmir Limanı’nın, 2007-2009 yılları arasında yaşanan ve fiyasko ile sonuçlanan özelleştirme macerasını yeniden yaşayıp yaşamayacağını göreceğiz.
VAAT EDİLENLER YAPILMADI
Bu belirsizlik, İzmir Limanı için vaat edilen yatırımların yapılmaması ile daha da derinleşiyor.
Bugüne kadar Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından farklı yıllarda sözü verilen yatırımların çok az kısmı hayata geçebildi. 2024 yılında kapasitesinin ancak dörtte biri kadar konteyner elleçlemesi yapabilen liman, kapasite artırıcı yatırımların gerçekleşmemesi nedeniyle her geçen yıl kan kaybediyor.
İş bu kadarla da kalmıyor.
Alsancak Limanı, özellikle uyuşturucu kaçakçılığı başlığında sıklıkla haberlere konu oluyor.
DEM Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın’ın, İzmir Limanı ve etrafında dönen uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin soru önergesi, limanı handiyse otuz yıldır izleyen bir gazeteci olarak dikkatimden kaçmadı.
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle 21 Nisan 2024 tarihinde verilen soru önergesi, bu yazının yazıldığı 8 Mayıs tarihine kadar cevaplanmamış görünüyor. TBMM web sitesinde önerge için “işlemde” süreci devam ediyor.
Pekâlâ hangi soruların cevaplarını öğrenmek istiyor İbrahim Akın…
Nisan 2019’dan bugüne kadar limanda ve limandan çıkış yapan gemilerin varış limanlarında yakalanan uyuşturucu miktarları manzume olarak sıralandıktan sonra şu can yakıcı sorular soruluyor:
“İzmir Limanı’nın uluslararası uyuşturucu trafiğinde giderek önemli hâle gelmiş olması konusunda Bakanlığınızın yapmış olduğu bir değerlendirme var mıdır? Varsa bunun sonuçları nelerdir?”
“İzmir Limanı’nın Varlık Fonu’na devredilmesinden sonra uluslararası uyuşturucu trafiğinde sıklıkla gündeme gelmesinin nedenleri hakkında güvenlik birimleri tarafından bir çalışma yapılmış mıdır? Yapılmışsa ulaşılan sonuçlar nelerdir?”
Sayın Bakan Yerlikaya’dan gelecek cevabı bizler de merakla bekliyoruz.
Aliağa Nemrut Limanlarının yüksek hizmet kalitesi, maliyet avantajı ve hızı iş dünyası için tercih sebebi olurken, adeta kaderine terk edilen İzmir Limanı’nın uyuşturucu gibi insanlık suçlarına mekân olmasını istemiyoruz…