Sadece işlenmiş gıdalar mı zararlı sizce? Zira beslenme konusunda uzman olarak her danışılanın, ilk cümlelerinden biri işlenmiş gıdalardan uzak durun cümlesidir. Adeta ezber edilmiş olan bu cümle doğru mu, doğru ancak sağlıklı beslenmede çözüm sadece işlenmiş gıdalardan uzak durmak mı, işte bu doğru değil. Artık öylesi tarım ürünü yetiştiriyoruz ki, daha işlenmeden saatli bomba. Keşke doğru yöntemlerle yetiştirilse, toprak ta yeterli elementleri ihtiva etse, bu tarım ürünü doğru bir yöntemle “işlenmiş gıda” haline getirilse hatta uzak durmaya çalıştığımız yasal koruyucuları da gerektiği kadar içerse ve bu ambalaj üzerinde doğru olarak yazılsa (E kodlu koruyucu, renk, tat vericiler).

Doğru işlenmiş gıda sağlıklı beslenme konusunda ideale yakın bir “işlenmiş gıda olsa. Kısaca bir anlamda “gerçek yiyecek” olabilse.

Ancak maalesef bir çok gıdamız sahte, bu da sağlığımız konusunda büyük sorunları davet ediyor. Kanser bunların en başında.

İlk çağlarda insanlar tamamen organik besleniyordu. Daha çok çiğden yiyecekler, ya da tabiatta doğal yoldan kendi kendine mayalanmış besinlerle besleniyorlardı. Giderek ateşte pişirme, haşlama, kavurma, kızartma vs. gibi ısıl işlem görmüş gıdalar insanların mönüsüne girdi. Daha sonraları soğuk yerlerde depolanarak bekletilen yiyecekler, tuzlanarak, kurutularak saklanan yiyecekler, insanların sofrasına gelmeye başladı. Aslında bu yiyecekler “gerçek yiyecekler” di. Tabii ki o zamanlar tarım ilaçları da yok, toprak tertemizdi. Bu günkü gibi işlenmiş, katkı maddeli, kimyasal ilaveli gıdalar değildi. Ben bu tür yiyeceklere “naylon yiyecekler” diyorum. Ancak günümüzdeki yaşam şartları, bu tür işlenmiş gıdaları en hijyenik, insan bünyesine en uygun şekilde ve yararlarını yitirmeden, raf ömrü sağlayarak insanlara sunmayı zorunlu kılıyor. Bunu yaparken de bir çok işleme yöntemi yanında, çeşitli katkı maddeleri de kullanmak gerekiyor. Bu maddeler, öncelikle gıdaların bozulmadan insanların önüne gelmesini sağlama amaçlı. Ayrıca tad, renk, koku gibi yemeğin albenisini arttırmaya yönelik ilave edilen maddeler de var. Bunlar kimyasal olduğu gibi, doğal da olabiliyorlar. Bu maddelere “katkı maddeleri” dediğinizde hemen toplumdan tepki geliyor. Tabii ki gerçek yiyecek peşinde olacağız ama güncel yaşam şartları ve teknolojik zorunluluklar nedeniyle de, ilave edilebilecek bu maddelerin, sağlık otoritesi tarafından kontrolü, disipline edilmesi, kategorize edilmesi gereği de var.

Şu meşhur “E” kodu Avrupa Birliği’ni simgeliyor. Güvenlik testlerinden geçmiş, gıdalarda kullanımında sakınca olmayan, katkı maddelerine AB, “E” kodu ve bir numara veriyor. Bu numaraların tüketici tarafından ne anlama geldiği araştırılmalı, hatta bilinmeli ve gıda ambalajlarının üzerinde doğru miktarda mutlaka yazılması takip edilmeli. Yoksa üretici bu tepkiden çekinip, zorunlu olduğu halde, içine hangi katkı maddesi koyduğunu yazmama yoluna gidiyor, bu daha riskli bir durum yaratıyor.

Avrupa Birliği Avrupa Gıda Katkıları Federasyonu ve Gıda Enzimleri Federasyonu’nun güvenlik testlerini geçmiş ve gıdada kullanılmalarında sakınca olmayan katkı maddelerine bir referans numarası veriliyor. “E” kodu ile başlayan bu no, Codex Alimentarius komitesi tarafından da kabul ediliyor. Bu kodeks Fao (dünya gıda tarım organizasyonu) ve Who (dünya sağlık organizasyonu) ortaklığında kurulan bir komite tarafından yayımlanan ve gıda standartlarını düzenleyen bir kodekstir ve Türk Gıda Kodeksi’nin de kaynağı, bu kitaptır ve bir anlamda “gıda kanun” kitabı diyebiliriz.

E kodları ile ilgili yapılan bir çalışmada kişilerin % 9,2 sinin ambalaj etiketlerini hiç okumadıkları, % 77,3 ünün gıda katkı maddelerinin herhangi birinin adını hiç bilmediği % 49,6 sının ise E kodunun ne olduğunu hiç bilmediği % 23,8 inin E kodlu gıdaları satın almadıkları ortaya çıkmıştır.

Bunların gıda içerisindeki oranları da önemlidir, o nedenle ambalaj üzerine doğru miktar yazılmalıdır. Az miktarda zararsız olan, miktar arttıkça zararlı olabilir. Ayrıca hemen hemen herkesin bildiği, örneğin sodyum nitrit (E250), nitrat (E251) işlenmiş et ürünleri içinde koruyucu, MSG(E621) Çin tuzu, denen, mono sodyum glutamat, tat verici olarak birçok üründe bulunuyor ve bunların içinde olduğu ürünlerin sık ve fazla miktarlarda tüketilmesinin de zararlı olduğu hemen hemen herkesçe biliniyor. Bu durumda hiç sosis, salam, sucuk tüketmemek mi, yoksa sınırlı tüketmek mi ikilemi arasında kalıyorsunuz. Bu sadece kişinin seçimine kalıyor. Buna benzer aşağıdaki listede daha birçok madde var. Ha bir de problemsiz vitamin C (E300), E vitamini (E306) yada citrik acit, limon asidi (E330) gibi maddeler de var.

Güncel yaşam şartları, raf ömrü sağlama ve teknolojik olarak, hazır gıdalarda bunlar zorunlu olarak kullanılıyor. Sonuçta zararlarını yada zararsızlıklarını bilerek tüketmek kişinin seçimi oluyor. Yazımın başında da belirttiğim gibi keşke işlemden hiç geçmemiş “gerçek” gıdalarla beslenebilsek. Ama naylon gıdalara mecburuz gibi bir sıkıntımız var. Toprağın kalitesi konusunuda ve doğru ilaçlama, hasat etme zamanı vs. gibi doğru yetiştirme konusunu başka bir yazının konusu olsun .

Tükettiğiniz gıdanın ambalaj etiketlerinde, kullanıldığını gördüğünüz numara hangi maddeye karşılık geliyor www.tarımorman.gov.tr Türk gıda kodeksi gıda katkı maddeleri Ek2 listesinden kontrol edin, sonra da bu maddenin ne kadarının zararlı olabileceğini kontrol ederek, tüketeceğiniz ürün miktarını tespit edin. Ya da işlenmiş gıda hiç tüketmeyin. Ama galiba bu son söylediğim pek mümkün değil.