Üzüm, yaprağındanki ülkemin yaprak sarması efsanedir- meyvesine, suyuna hatta çöpüne kadar insan evladına bir armağan ve son derece yararlı, en güçlü antioksidan resveratrol deposu. Resveratrolun yanında kateşin, epikateşin, kuarsetin vs. gibi diğer antioksidan polifenoller de cabası.
Özellikle yöremiz için Evliya Çelebi; “Ege’nin dağlarından yağ, ovalarından bal akar” diyerek Zeytin, üzüm ve inciri böylesi güzel betimleyen bir cümle kurmuş yıllar önce. Sadece Ege değil, Anadolu 8000 yıldır efsane bir mucizeyi, üzüm ve onun kutsal ruhunu Dionysos’un kutsadığı kırmızı sıvıyı bağrından dünyaya armağan ediyor. Üzümün anavatanı Anadolu; Öküzgözü, Boğazkere, Emir, Narince, Misket, Cabarnet Sauvignon, Chardonnay, Gamay, Merlot, Syrah, Çavuş, Sultaniye ve nicelerini bu mucizeleri ve ondan yapılan ürünleri zevkle tüketiyoruz.
Bu arada küresel ısınma ve iklim değişikliği bağcılığı her geçen yıl daha da zorlaştırıyor. Özellikle ilkbahar geç donları rekolteyi dramatik biçimde etkileyebiliyor. Örneğin bu yıl rekoltenin Manisa–Akhisar–İzmir bölgesindeki bağlarda don nedeniyle yüzde 15–20’lere kadar gerilediği söyleniyor. Bu nedenle bağ budamasının mart ayından önce yapılmaması öneriliyor. Ayrıca don riski görüldüğünde sulama yapılmasının donu önleyebildiği ifade ediliyor.
Çok sayıda literatür, polifenollerin oksidatif stres ve enflamasyon ile ilişkili bozuklukların tedavisinde kullanılan diyet bitkileri ve geleneksel ilaçların aktif bileşenleri olduklarını göstermiştir. Ayrıca kanser sağıtımında da son derece önemli bir role sahiptir bu polifenoller. Tümörlerin büyümesini baskılar ve bir besin takviyesi olarak kanser gelişimini engelleyen bir faktör olarak düşünülmekte ve önerilmektedir.
Karbonhidrat (çoğunlukla fruktoz) içeriği de beslenmemizde önemli bir yer tutar. Ancak fruktoz tüketiminde ölçülü olunmalı. Zira bu meyva şekerine vücudumuz, diğer şekerlere (sakaroz, glikoz vs.) diyebildiği gibi, maalesef fazlasına dur, doydum fazla yeme diyemiyor. Yani vücudumuz fruktoza karşı savunmasız ve yedikçe yiyesiniz geliyor, fazlası hemen kana karışıyor ve insülini patlatıyor. Özellikle diyabetlilerde ve kilo sorunu olanlarda problemlere sebep olabiliyor. Günlük 15g fruktoz sınırdır. Fazla fruktoz kolesterolü oksitleyerek trigliserite yani yağa döndürür.
Üzüm ayrıca kandaki yağ oranını dengeliyor, kolesterolü düzenliyor. Kandaki zararlı yağ moleküllerine saldırarak damar tıkanıklıklarının çözülmesini sağlıyor ve açıyor. Özellikle kırmızı ve siyah üzüm ve ondan üretilen mucizevi su Dionysos’un kutsadığı kırmızı sıvı kabuk, çekirdek ve sapları da kullanıldığı için çok daha yararlıdır. Fermente olması da kırmızının probiyotik özelliğini arttırır. Beyaz renklisi ise sıkma yöntemi ile hazırlanır. Ve kırmızı kadar yararlı değildir. Üretim sırasında çekirdekli üzümün çekirdeği maalesef ülkemizde ayrılmıyor. Posa ile birlikte hayvan yemi oluyor. Ne mutlu bu hayvanlara ki çekirdekteki ve kabuktaki, yani aslında üzümün en çok antioksidan bulunan bu bölümlerini iştahla yiyorlar. Üzümün sulu kısmında polifenoller oldukça az bulunuyor.
Üzüm çekirdeği ekstresi, büyük oranda proanthocyanidin içerir. Bu keşfedilen en kuvvetli antioksidan olup, vitamin C den 25, vitamin E den 55 kat daha kuvvetli antioksidandır. Üzüm çekirdeği ekstresi yaşlanma etkilerini azaltır, cildin bağ dokusunu güçlendirerek cilt sarkmalarını engeller, kırışıkları geciktirir. Elastik, yumuşak bir cilt sağlar. Diğer dokulara (kalp-damar) da esneklik sağlayan çekirdek ekstresi, eklemlerimizin de daha kolay hareket etmesini sağlar. Ayrıca sinir, nöronları koruduğu da bilimsel olarak gösterilmiştir. Bir kanlanma eksiği olan iskemi sonucu göz kornea ve lensinde metabolik farklılıklar oluşur. Yine bu ekstrenin önemli ölçüde düzeltici etki yaptığı bilimsel olarak gösterilmiştir. Çekirdekteki proanthocyanidin görmeyi, özellikle karanlıkta görebilme kabiliyetini arttırdığı bilimsel yayınlarda mevcuttur.
Bu denli önemli, bölgemizde de bolca yetişen üzümün yararı anlatmakla bitmez. Kurutularak yendiği gibi, pekmez, sirke, bulama, şıra ve Dionysos suyu olarak ta çok yararlı bir gıda olarak tüketilmelidir.
Türkiye dünya genelinde üzüm yetiştiriciliğinde alan olarak beşinci, miktar olarak altıncı, verimlilik olarak da maalesef dokuzuncu sıradadır.