Her geçen yıl özlemimiz artıyor. Büyük Önder'imizi ölümünün 78. yılında her zamankinden daha fazla arıyor, son15 yılın karanlığında O'nun devrimlerinin önemini daha iyi kavrıyoruz.
Bizi affedecek mi bilemiyoruz? Hiçbir dönemde bu kadar saldırıya uğramamış, unutturulmaya çalışılmamıştı. O'nu yeterince savunamamış, devrimlerini koruyamamış, çocuklarımıza O'nun önemini yeterince anlatamamış olabilir miyiz acaba?
O'nun ölüm döşeğinde bile vatanını nasıl düşündüğünü hatırlayabiliyor muyuz?
18 Mayıs 1938... Atatürk ağır hastadır. Kılıç Ali'nin telefonu gece yarısı acı acı çalar. Arayan Atatürk'ün nöbetçi yaveridir. Paşa'nin buyruğunu iletir;
“Yarın Mersin'e gideceğiz! Hazır olunuz! Gidiş saatini sonra bildireceğim.”
Hatay davasının en bunalımlı günleriydi. Konu Cenevre'de görüşülüyor, ancak bir adım ileriye gidilemiyordu. Fransızlar durmadan görüşmeleri uzatıyor, adeta Ata'nın ölümünü bekliyorlardı. Fransızların bu tutumundan Suriyeliler de güç alıyor ve bölgede sürekli olaylar çıkarıyorlardı.
İşte Mersin gezisinin tek sebebi buydu. Atatürk gezi öncesi Ankara'da 19 Mayıs törenlerinin yapıldığı stada gitmiş, halkın coşkun gösterileriyle karşılanmıştı. Stada o gün "19 Mayıs Stadı" adı verilmişti.
Yorucu Mersin seyahati o günün ertesine rastlamıştı. Tren İstasyonundan bitap bir vaziyette Askeri töreni izlemiş, askere (Marş, marş) komutu vermişti.
Mersin'den sonra Tarsus'a, oradan da Adana'ya geçmişti. Gittiği her yerde askeri denetimlerde bulunuyor, dünyaya askerin başında olduğu mesajını açık bir şekilde veriyordu.
Ankara'ya döndüğünde son derece bitkindi. Hastalığı daha da artmıştı. Ertesi gün Ankara'dan İstanbul'a hareket ederken, bu Ankara'ya son vedasıydı...
Atatürk 1938 sonbaharında artık ağır hastadır. Başbakan Celal Bayar, yanında Ruşen Esref'le Ata'nın yanındadır. Atatürk zorlanarak kısık bir sesle sorar;
"Hatay'dan ne haber var?"
Celal Bayar gelen haberlerin iyi olduğunu, Fransızlarla anlaşıldığını, Meclis'in açıldığını, bir kısım askeri birliklerin de Hatay'a girdiğini, ayrıntılı bilginin kendisine daha sonra Baş Yaver tarafından verileceğini söyler. Ata gözlerini kapar, derin bir uykuya dalar...
İşte ölüm döşeğinde vatan aşkıyla soluk alan bir kahramanın son öyküsü.
Şimdi birtakım hainler onu unutturmaya, devrimlerini yok saymaya çalışıyor. Boşuna çaba harcıyorlar. Yarın yine milyonlarca kişi O'nun huzurunda saygıyla eğilecek, O'nun askerleri olduğunu dünyaya haykıracak, devrimlerine sahip çıkacak.