Önce, estetin ne olduğuyla ilgili bir iki şey yazmakta yarar var. Zira çok kullanılan bir sözcük değil…Kökeni Fransızca olan bu sözcük; güzel duyusu olan, güzelden anlayan ve güzeli en yüce değer sayan, sanatsal beğenisi çok gelişmiş kişiler için kullanılıyor. Bilindiği gibi estetik de güzel duygu, güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe dalı oluyor

Estete yeniden dönecek olursak… Erdal Öz’ün 'Edebiyatın Cumhurbaşkanı' olarak nitelediği, papyon takan/gömleklerini hazır almayıp diktiren/ ceketinin iç cebinde köstek taşıyan sanat insanı Doğan Hızlan için 'estet' tanımını kullanmayan bilim ve sanat insanı yoktur. Roman, şiir ve öykü, arkeoloji, kent mimarisi, resim, moda tasarımı, heykel, tiyatro, sinema, fotoğraf dalındaki seçici kurullarda hep onun adını görüyor olmamız, bunun kanıtı… Türk Basın Şeref Kartı sahibi, gazeteci, yazar, çevirmen Burhan Arpad hakeza…

Adsız-57

İzmir doğumlu Tufan Erbarıştıran, İzmir’in esteti… Ne zaman tanıştık, kim tanıştırdı anımsadığım yok ama keyif veren bir dostluğu olduğunu söyleyebilirim. Eğitim-Sen’de, Eğit-Der’de, gerekse de Mehmet Atilla Kitaplığı ve kent konseyinde olsun düzenlediğim ve kolaylaştırıcılığını yaptığım etkinliklere onu konuşmacı olarak alamamış olmanın üzüntüsü ve sıkıntısını yaşamışımdır hep. Neden böyle olduğuna gelince… Çünkü Tufan konuşmayı değil, yazmayı seviyor.

MİTİNG GİBİ KOKTEYLLER

Çeyrek yüzyıl önce Konak Belediyesi Kültür Merkezi’ndeki bir kitabımın tanıtım kokteyli için gösterdiği çabayı unutamam. Çalıştığı şirketin kokteylime sponsor olmasını sağlamıştı. Kendisi olsun, şirketi olsun, bunun için benden hiçbir istekte de bulunmamıştı. Bu arada biraz da kendi reklamımı yapmama izin verin lütfen. İzmir’de her kitabı için tanıtım kokteyli yapan tek kişi benim dersem bu mübalağa olmaz. Anısı güzel insan Bülent Habora, kokteyllerim için Evrensel’de yazı da yazmıştı hatta… “Miting gibi geçen kokteyller” diye… Tufan Erbarıştıran o günlerde kitaplı değildi. Demek ki o günlerde yazacaklarını biriktiriyordu (!) ya da iş ve okumanın dışına vakit ayıramıyor olmalıydı. Biriktirdiklerine bir göz atalım isterseniz: Ben İnsan (1993), Çöl Çiçeği Masalı (2008), Camiden Cehenneme (2017), Suzan Samancı’nın Öyküleri Üzerine Bir  Deneme (2019), Halil Rıfat Paşa Caddesi (2019), Ortaçağda Kahkaha ve Karnaval (2022), Söyle Satranç Ben Kimim (2022), Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri (2021), Karşı Kıyının Yankısı (2022), Kör Baykuş (2019).

Tufan Ve Oğlu Özgün

EDEBİYAT DOSTU

İşin başında düzenli okuyan bir edebiyat dostu olarak tanıdığım Tufan Erbarıştıran’ın daha sonra teolojiye ve özellikle de araştırmaya/incelemeye dayalı yapıtlara imza attığına tanık olunca arkadaşlığımız biraz daha ilerledi. Özellikle de yürekli yazılara attığı imzalar nedeniyle zaman zaman telefon açıp kutladığım oldu. Felsefe ve teolojiye olan ilgisi dedesi Mehmet Sait Erbarıştıran’dan geliyor. Selanik göçmeni olan dedesi, Osmanlı Ordusu’nda asteğmen olarak görev yapmış biri… Üniversite eğitimi alamamış olması onda derin yaralar açmış. 12 Eylül 1980 darbesi ve sonrasında ailece yaşadıkları ekonomik güçlükler neden olmuş buna. Arzu ettiği bir fakültede okuyamamış olmanın eksikliğini hep duyumsamış ve bunu telafi için bazı akademisyenlerden felsefe ve teoloji dersleri almış.

Telefon açıp kutladığım günler, işte bu derslerin kendini duyumsattığı satırlar nedeniyle oldu.

Bazen Server Tanilli bazen de Yaşar Nuri Öztürk okumuş ya da dinlemiş gibi oluyordum o yazılarda. Felsefe ve teoloji okuyup da özümseyince Bruno’laşmamak, Sartre’laşmamak, Aziz Nesin’leşmemek ne mümkün…

Whatsapp Image 2023 12 10 At 14.28.11

HER KENTİN ESTETİ OLMALI

Sanata olan ilgisi, çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda tutkuyla takip ettiğim Suat Yalaz’ın resimlediği 'Karaoğlan' dergisi ile başlamış. Karelerdeki görseller ile annesinin kendisine okuyuverdiği sözler arasındaki ilişkiyi küçük yaşlarda  kavramış, bunu keşfetmesi  küçük Tufan’ı ileride sanat dostu, daha sonra da sanatçı yapmış, dersek pek de yanlış olmaz.

Sadece roman, öykü ve deneme değil onun uğraşısı… Evrensel şöhreti olan bir tabloya bakar iç geçirirsiniz, hayranlık duygularınızı dile getirirsiniz, belki de satın almak istersiniz ya…

Tufan Erbarıştıran ise size o tablonun ressamını, tablodaki ana fikri, rengi, çizgiyi, gölgeyi, ışığı anlatıyor. Estet dememiz bundan… Güzel olan heykele, resme, fotoğrafa bir başka bakıyor o! Estet gözle… Bugüne değin hangi tablo ve hangi ressamlarla ilgili değerlendirme yapmış, bir bakalım: Goya’nın 'Bir Köpek' resmi, Rus heykeltıraş Ossip Zadkine’in resim anlayışı, Edgar Degas’nın 'İkili Yalnızlık' resmiyle Vincent Van Gogh’un 'Sonsuzluğun Eşiğinde' ve 'Yatak Odası' resmiyle ilgili yazısı...

Güzele ilgi duyan, güzelden anlayan bir sanatçı olarak meydanlara dikilecek heykeller, yapılacak anıtlar, park düzenlemeleri gibi kentle ilgili sorunlar gündeme geldiğinde  büyükşehir belediyeleri mutlak surette o kentin estetlerine danışmalı. Basmane’nin, İzmir’in nasıl ki bir flanörü/ kent doktoru varsa tüm kentlerin de birer esteti olmalı. O kentin insanları için olduğu kadar kenti yönetenler için de gerekli bu.

Whatsapp Image 2023 12 10 At 14.28.02

YUNANCA OLARAK ÇIKACAK

Yazdığı bazı kitaplarda yazınsal metinlerin çözümlemeleri üzerine geniş açılımlı araştırmaları bulunuyor. Sadık Hidayet’in yazdığı 'Kör Baykuş' romanı üzerine yazdığı araştırma kitabı, buna örnek. Suzan Samancı’nın 'Koca Karınlı Kent', Hasan Ali Toptaş’ın 'Beni Kör Kuyularda' ve Murat Gülsoy’un 'Ve Ateş Bizi Tüketiyor' romanlarını yorumlayışı, kendi  ifadesiyle J. Derrida’nın öne çıkardığı yapısöküm kuramıyla yazılmış ilk araştırma yazıları.

'Karşı Kıyının Yankısı' adlı öykü çözümleme kitabında da aynı şekilde iki Yunan yazarının birer öyküsünü çözümlemiştir. Satır arasında onu mutlu eden bir bilgiyi de burada paylaşmış olayım. Bu kitap 2024'ün Ocak ayında Yunanca baskısıyla çıkacak karşımıza. Kendisinin 2024 Ocak’ında okurlarıyla paylaşacağı daha çok haberleri olacak. Buradan ilan etmiş olayım.

Eleştirilerime teşekkür etmişti

Doğan Hızlan, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Bekir Yıldız gibi edebiyatımızın ünlü kalemleri edebiyat fakültesinde okumamış olmalarına karşın, edebiyat dünyamıza kazandırdıklarıyla edebiyat okuyanlardan çok daha fazla göze çarpıyorlar. Dikkat etmişimdir; gezi notları konusunda da buna benzer bir durumla karşı karşıyayız. İran’ı, İran’da yaşayan ya da yıllarca İran’da yaşamış olan birinden değil de İran’da 15 gün ya da bir ay yaşamış gezginlerin dilinden öğreniyoruz. Kentlerin anlatıldığı kitapların yazarlarına bir bakın, benim gibi düşüneceksiniz.

Tufan Erbarıştıran da edebiyat fakültesi mezunu değil ama Robert Kolej ve Harvard’ta okumuş edebiyat teorisyeni ve eleştirmeni Jale Parla kadar değilse de edebiyat dünyamıza zenginlik katan  ender yazarlarımızdan. Hangi yazarımız yapısöküm çözümlemeleri konusunda onun kadar bu konuya emek vermiştir acaba? Çünkü o hep güzeli, daha güzeli arama ve keşfetme peşinde koşuyor. Ya bir film üzerine kafa yorup yazmaya hazırlanmakta ya da gözüne batan bir heykel üzerine düşünmekte zira… Resim çözümlemeleri, sinema yazıları, romanları, denemeleri, öyküleri ve araştırma kitaplarıyla iç içeliği nedeniyle onu sokakta, kafede birileriyle görmek çok zor. Konuştuğuna da pek tanıklığınız olmamıştır. Çünkü onun için önemli olan yazdıklarının konuşulmasıdır. Halil Rıfat Paşa semtini anlattığı kitabında gördüğüm minik kusurlar nedeniyle çekine çekine eleştirmiştim Tufan’ı. Eleştirilen çok kişi hoşlanmaz bundan. Kimisi kabullenmez kimisi de küser. O mu? Teşekkür etmişti.

Dedesi Ile