Döviz kurları almış başını, gidiyor. Türk Liramız da bu yabancı paralar karşısında cılızlaştıkça, cılızlaşıyor. Sporla ya da özellikle ana konumuz futbolla ne alakası var demeyesiniz!
Profesyonel liglerimiz, sözüm ona, daha kaliteli olsun diye, takımlar yabancı futbolcu almıyor mu? Alıyor… İşte bu yabancı futbolcular, Avrupa’nın parası avronun ya da dünya parası doların dışında para kabul ediyorlar mı? Hayır, etmiyorlar. Onlar kabul etmeyince, takımlar da sözleşmelerini avro ya da dolar ile yapıyorlar. Sonuç olarak bu avro ya da dolar arttıkça takımların da bütçeleri eriyor. Yılsonu bilânçoları kayıplar veriyor.
Peki, kulüp nasıl bir önlem alıyor? Öncelikle maça giriş ücretleri ile biraz oynuyor. Store adını verdikleri tekstil mağazalarındaki lisanslı ürünlere biraz koyuyor. Reklâm anlaşması yaptığı firmalara saldırıyor açığı kapayabilmek için…
Hiçbiri de demiyor ki; arkadaş, bu işin temelinde üretim var! Üret yerliyi, bırak kirliyi… Kirli derken, dövizi yani… Para nedir ki? İnsanın elinin kiri…
Bakın Altınordu’ya… Çağlar Söyüncü’yü, genç yaşında ve en üst ligimiz, Süper Lige bile göndermeden, Almanya’nın Süper Ligine, Bundesliga’ya gönderdiler. Buradan biraz kazandılar. Sonra Bundesliga ekibi Friburg, Çağlar’ı Premier Lige gönderiyor. Tabii ki kazanarak… Ama Altınordu’ya da kazançtan pay vererek…
Bir tüccar, bir satıştan kaç kere kar eder? Altınordu gibi yaparsa iki, hatta üç kere bile kazanabilir. Çağlar gibiler çağladıkça da, hem Altınordu, hem de Türk Futbolu kazanır.
Ah bir de Altınordular çoğalsa…Çoğalsa da Türk Futbolu da, ekonomisi de çağlasa…
Dipnot; 1+1=3