Yaz rüzgarı, son zamanlarda uğursuz bir koku taşıyor: is ve duman kokusu. Seferihisar, Ömür Beldesi, Ürkmez ve Orhanlı; bölgemizin dört bir yanı, yıkıcı orman yangınlarının acı gerçeğiyle yüzleşti. Geride sadece yanmış toprak değil, derin bir hüzün ve gözyaşları kaldı.
29 Haziran Pazar günü Kuyucak ve Orhanlı mevkiinde başlayan yangını biz Ömür Beldesinde yerlerin ve göğün kıpkırmızı olmasıyla fark ettik. Arkamızı dönüp baktığımızda Orhanlı bölgesinden dumanların yükseldiğini gördük. Durumun bu kadar vahim olduğunu bilmeden belki bir yardımımız dokunur diye oraya gittik. Gittiğimizde anladık durumun ne kadar içler acısı olduğunu. Orhanlı'nın ve Payamlı'nın dağlarının yandığını gördük. Her yer duman içindeydi. Alevlerin köylere çok yaklaştığını gördük. İnsanlar panik içinde ailelerine ulaşmaya ve evlerini korumaya çalışıyordu. Şimdi oradaki evlerden, ağaçlardan, hayvanlardan eser kalmadı...
Ömür Beldesine geri döndüğümüzde Seferihisar'daki yangının buraya kadar geldiğinden haberimiz yoktu. Siren seslerini duyulmasıyla ne olduğuna bakmaya gittik. Yangının beldeye kadar geldiğini fark ettik. Evleri, ağaçları, bahçeleri sulamaya başladık. Sonra her yer duman oldu, nefes almak zorlaştı ve beldemiz tahliye edildi. Bizde arkamızda evlerimizi, emeklerimizi, ağaçları bırakıp gitmek zorunda kaldık. Çocukluğumuz yandı, gençliğimiz yandı, bizse sadece izleyebildik.
Ağaçla birlikte evler, umutlar, emekler, hayvanlar yandı. Ömür Beldesi'nde bir kadının "En çok kedimi düşünüyorum, ormana kaçmıştı" sözleri hâlâ kulaklarımda. Ürkmez'de bir çiftçi, yangının çıktığı yere kamyonetini sürerken hortumla su püskürtmeye çalıştı. Gözleri kıpkırmızıydı, hem dumandan hem de çaresizlikten. Çünkü biliyor ki gelen giden yoktu, yardım uzaktı. Çünkü o bölgelerdeki birçok yerleşim hâlâ ‘kırsal’ sayılıyor, çünkü orman yolları düzgün değil, çünkü uçaklar yetersiz, çünkü çünkü çünkü...
Her yaz aynı senaryo. Aynı cümleler, aynı bahaneler: "Sebebi araştırılıyor", "Rüzgar çok etkiliydi", "Müdahale sürüyor." Peki ama biz bu senaryoyu kaç kez daha izleyeceğiz? Göz göre göre gelen bir felakete karşı neden hâlâ bu kadar hazırlıksızız?