Martin Luther King... Birleşik Amerika'da siyahların özgürlük mücadelesinin simge ismi.

28 Ağustos 1963'de Washigton'da Lincoln Anıtı önünde toplanan 200 bin kişiye hitaben yaptığı konuşmada şöye demişti; “...Bir hayalim var! Gün gelecek Misissipi eyaletinde bile adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek...”

King'in o konuşması bir milat oldu. O tarihten sonra Amerikalı siyahlar zorluklarla da olsa zaman içinde özgürlüklerine kavuştular, önemli haklar edindiler.

Benim yurdumun insanlarının da hayalleri var. Yeni yılın ilk günlerinde bu hayaller çokça dillendirilmeye başlandı. Elbette kişisel beklentiler, umutlar var. Peki ülkemiz içi hayaller ne olacak?

Umuyorum ki benim ülkem için olan hayallerim, toplumun büyük bir kesimi tarafından da kabul görmekte, hayal edilmekte.

Benim en büyük hayalim bu Korona belasının önce ülkemizi, sonra da dünyayı terk etmesi. Yaklaşık iki yıldır çok büyük kayıplar verdik, çok sıkıntılı günler geçirdik.

Sıkıntılı günleri yalnızca Korona yaşatmadı bizlere, AKP iktidarını yarattığı sıkıntılar üstelik iki yılla da sınırlı değil. 19 yıldan fazla bu iktidarın oluşturduğu sıkıntılarla mücadele ediyoruz.

Bir hayalim var; 2022'de erken seçimle AKP'nin bir daha gelmemek üzere iktidarı terk etmesini bekliyorum. Öyle bir-iki puan farkla da değil, en az on puan farkla gitmelerini umut ediyorum.

Ülkeyi Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş'ın Cumhurbaşkanlığında Millet İttifakı'nın liyakatlı, uzman kişilerinin yönetmesini hayal ediyorum.

AKP iktidarında her türlü yolsuzluk, usulsüzlük yaptığı halde hesap sorulmayan ne kadar sorumlu varsa hepsinin bağımsız yargı önüne çıkarılarak hesap vermelerini bekliyorum. Suç örgütü lideri Sedat Peker'in iddiaları dahil tüm iddiaların araştırılmasını hayal ediyorum.

Üniversitelerinin, kamu kuruluşlarının, bakanlıkların kapılarına zincirlerin vurulmadığı, adaletin, hukukun egemen olduğu bir Türkiye var hayallerimde.

Bir hayalim var; çocukların yataklarına aç girmedikleri, babaların evlerine rahatlıkla ekmek götürebildiği, mutfaklarda tencerelerde yemeklerin kaynadığı, işçinin memurun, emeklinin ay sonunu rahatlıkla getirebildiği, çiftçinin ürününü ucuza mal ederek rahatlıkla pazarlayabildiği, saçma sapan sorularla saçma sapan kişilerin yaptığı mülakatlarla atamaların yapılmadığı, gençlerin iş bulabildiği, dış ve iç borçların minimuma indiği, ihracatın ithalatı geçerek dış ticaret fazlası verilen, kişi başı milli gelirin 50 bin doların üzerine çıktığı bir Türkiye düşlüyorum.

İtiraf edeyim, hukukun üstünlüğü ve adaletin kesintisiz sağlandığı, sanayisiyle, tarımıyla, bilim ve teknolojisiyle, ticaretiyle, milli geliriyle gerçekten ama gerçekten kıskanılan bir ülke hayal ediyorum.
Aslında bunlar gerçekleşmeyecek hayaller değil. Ama bunların gerçekleşmesi için iyi yetişmiş, uzman, liyakatli, dürüst kadrolara ihtiyaç var.

Neden olmasın? Yeter ki halkımız gerçekleri görsün ve çıkış yolunun AKP olmadığını anlasın.

Martin Luther King'in hayali zorluklarla da olsa zaman içinde gerçekleşti. Bizlerin hayallerinin de gerçekleşeceği yolunda olumlu işaretler var. Güneşli günler göreceğimize, motorları maviliklere süreceğimize inancımızı hiç yitirmiyoruz.

İşte o zaman Cahit Sıtkı Tarancı'nın istediği memlekete kavuşmak mümkün. Şöyle diyor şairimiz “Memleket İsterim” adlı şiirinde;

“... Memleket isterim ne başta dert,ne gönülde hasret olsun.

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun...

Memleket isterim, ne zengin fakir, ne sen-ben farkı olsun.

Kış günü herkesin evi-barkı olsun...”