Fikir üretmek, yeni açılımlara önderlik etmek, vizyon sahibi olmak, toplumu doğru bilgilendirerek yönlendirmek iyi bir olaydır. Günlük gaileler, geçim derdi, hastalık ve benzeri olaylardan dolayı güncel gelişmeleri izleyemeyen halkın, bunları etkin ve yetkin kişilerin görüşleri çerçevesinde öğrenmeleri doğru bir yaklaşımdır.
Acaba Türkiye’de bu böyle mi oluyor? Bu olguyu sağlayan medya ve sosyal medya işlevlerini yeterince yapabiliyorlar mı? Buna evet demek pek mümkün görünmüyor. Olayları tarafsız, öğretici ve yönlendirici konumunda olan bu kurumlarda görüşlerini açıklayanların taraflı, yanlış yorumlarla görevlerini tam anlamıyla yerine getiremediklerini izliyoruz.
Soru sormasını bilmeyen moderatörlerin kendi görüşlerini empoze etmeye çalışmaları, oturumlar ve panellere katılanların bu yönde açıklama yapmalarını sağlamaya çalışmaları,
kendinden menkul “gazetecilik” anlayışı ile program yapmaları ile bu işlevi yerine
getirmek mümkün değildir. İki elin parmakları kadar sayılı katılımcıların o kanaldan bu
kanala koşarak her konuda görüş bildirme çabaları ile toplumu aydınlatmak mümkün
olmaz. Bu kişilerin mesleği ve kariyerlerinin dışında kalan konulardaki açıklamaları inandırıcı olmuyor.

Bir turizmcinin askeri bir harekatı irdelemesi, bir askerin kadın doktorların nasıl hareket etmesi yolundaki eleştirileri, doğayı tahrip eden girişimcinin çevreye sahip çıkması, özgürlük nutukları atan siyasetçinin bunu kısıtlayan yasalara imza atması, adalet kelimesini ağızlarından düşünmeyenlerin vergi, iş bulma, her alandaki anlaşmazlıklarda, halkı yakından ilgilendiren konularda bu kelimeyi unutmaları inandırıcılıklarını yitirmelerine yol açıyor.
Özetlemek gerekirse medya görevini yapmıyor, bu çok “BİLİCİLER” sayesinde halk doğru bilgilendirilmiyor. Bu düzen değişmedikçe halkın bilinçli olmasını beklemek
hayal olur.