Hangimiz huzurluyuz? Hangimizin gelecekten yana kaygımız yok? Asabiyet, sinir stres nasıl da aldı başını gidiyor. İyiyle kötü, doğruyla yanlış, hainle kahraman en son ne zaman karışmıştı gözler önünde bu kadar?

Çoğumuz “isyanlardayım” diyor, duyan var mı?

İster iktidar ister muhalefet yaşamıyor ki “yaşadıklarımızı”, konuştuklarıyla umut versinler.

Tüm insani, ahlaki, hatta dinsel değerler yok oldu gitti. Gösteriş ve boş laflarla, itham ve hakaret egemen her yerde.

Hani paylaşma, hani dayanışma, hani fukaranın halinden anlama?

Ayrımcılık, yok sayma, kibir ve cehalet sanki rekor kırmış ilişkilerde. Çelişkileri ve edepsizlikleri unutmamak lazım bu arada.

Bugün ülkeye egemen olan sadece “tok olan aç olanın halinden anlamıyor” yaklaşımı.

Sistem “başkanlık” veya “parlamenter” olsun, ne değişecek? 1980’den sonra özellikle, siyasal partiler kanunundan seçim kanununa değişen neydi çağa uygun, demokrasiye uygun? Asayişten eğitime, sanayiden ticarete, esnaftan medyaya neler oldu neler? Hangisinden ders alındı?

Kenan Evren, Milli Güvenlik Konseyi, Turgut Özal, Ekrem Pakdemirli, Turgut Sunalp, Necdet Calp, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Rıfat Serdaroğlu, Sinan Aygün, Necdet Menzir, Hayri Kozakçıoğlu, Cem Uzan, Korkut Özal, Semra Özal, Rahşan Ecevit, Murat Karayalçın, Şevket Kazan, Sedat Bucak, Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı, Kutlu Savaş, İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Ali Şen, Aydın Doğan, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Burhan Özfatura, Vehbi Dinçerler

Gelişi güzel, aklıma gelen isimleri yazdım bir çırpıda size… Hepsi çok yakın tarihteki önemli aktörler. Peki, bunları neden yazdım? İnanın anlamı da yok belki ama öyle çabuk unutuyoruz ki “dünü”. İşte bunu en iyi tahlil eden Mehmet Akif’miş ki çıkmış demiş: “Ders alınsaydı tekerrür eder miydi tarih?”.

Mevcut iktidar “orijinal” falan değil diyorum sürekli size. Kökü kökeni var, fikriyatı 1830’lara kadar gider. DP gibi, ANAP gibi, DYP gibi…

Bakın ne anlatacağım size şimdi. Ne zaman nereden, kimden öğrendim hatırlamıyorum. Bir zamanlar bir memlekette bir Müslüman mahallesine çeşme yaptırmış. Çeşmenin üzerine “Herkese helâl, Müslüman’a haram” yazdırmış. Ortalık karışmış anında. Bu adamı kadıya şikâyet etmişler. Kadıya yaka paça götürmüşler adamı. Adamcağız “nedeni var ama ispatlamam lazım” diye konuşmuş. Kadı çok merak etmiş “nedir” demiş? Adam “sadece sultana derim” cevabını vermiş. Konu padişaha aktarılınca, adam kendini sultanın huzurunda buluvermiş. Başını öne sürüp “sultanım delilimi kabul etmezseniz boynumu vurun” demiş. İyice meraklanmış sultan. “Bir havradan bir hahamı tutuklayın” demiş adam. Dediği yapılmış. Museviler ayaklanmış. “Neden hahamımızı derdest ettiniz, nedir suçu, bırakın onu” diye bağırmış Museviler. Bir hafta dolunca, adam: “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, Museviler mutlu olmuş.  “Şimdi de kiliseden bir papazı atın zindana” demiş adam. Papaz yakalanmış ama bu kez Hristiyanlar ayaklanmış tıpkı Museviler gibi. Papaz bırakılmış, tepkiler bitmiş. Adam yine istekte bulunmuş sultandan. Bu kez adamın istediği, en sevilen imamın tutuklanması olmuş. İmam zindana konmuş ama bir tek Müslümandan bile tepki çıkmamış. Üstelik bazıları da “vardır bir suçu, onun için atmışlardır zindana” demeye başlamış. Padişah, çeşme kitabesini astırmamış ama yaptıranı affetmiş.

Çabuk unuttuk 80’leri, “benim memurum işini bilir” sözlerini!

Çabuk unuttuk 90’ları, kamyon altına giren o arabayı, “gulu gulu dansları” söylemlerini, suikastları ve dayatılan içi boş çok TV’li kültürünü, “ithal bakanı”, yere atılan yazarkasaları ve hatta büyük depremi!

Çabuk unuttuk parlatılan “milenyumun” bir gecede çıldıran faizleri, hortumlanan bankaları, hortumcuları, rahmetli Ecevit’e ihanetleri! Emperyalizmin içerideki hain işbirlikçileri eliyle kurguladığı “Ergenekon” kumpasını da unuttuk.

Demem o ki, biz hep “unuttuk”. Çünkü emperyalizmin, hain işbirlikçileri eliyle tasarladıkları,  tarihimizin en kapsamlı ihaneti 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra milletimize aşıladığı “okuma, öğrenme, ne denirse kabul et, unut” alışkanlığı yüzündendir bugün yaşadıklarımız. Köy Enstitüleri'nin haince kapatılmasından sonra düğmesine basılan “karşı devrimde” ne yazık ki bilerek bilmeyerek “herkesin” payı var.

Bir araştırın bakalım 16 Ağustos 1838’de imzalanan Baltalimanı Anlaşması ile 1 Ocak 1996’da ki Gümrük Birliği neden bu kadar birbirine benziyor?

Cumhuriyetimizin tüm ekonomik kaleleri, savaşmadan teslim edilirken, ona buna, yabancıya “satılırken” yer yerinden oynamalıydı. Bugün “saltanat” havasında yapılan tüm yanlışlar, yıllar boyunca “gelene ağam, gidene paşam” dediğimiz için. 1838-1919 arası ne yaşandıysa benzerleri 1950 sonrası azar azar, 2002’den sonra da hızlı oldu, oluyor. BAE denen ülkenin ne menem bir “Anglikan kafalı” olduğunu zaten mevcut iktidar da 2016 sonrası söylemişti. Ama gördüğümüze aldanmamız, duyduğumuza inanmamız belki bize 2023’de daha sıkıntılı hale getirecek. Belki de tıpkı futbol takımlarımız gibi, TBMM’de, kabine de “yabancı” politikacılarımız olacak. Çünkü kendi ülkemizde kendi paramızla yaşayamamaya başladık. Evindeki eşyayı satanların arttığını göremeyecek kadar şaşırmışlar var güya irade sahibi.

Bugünlerde çokça okumak lazım Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nı… Şimdi anlıyor musunuz Nutuk’a, Gençliğe Hitab’a yasakçı yaklaşımların nedenini? Şimdi anlıyor musunuz “andımızın” yasaklanma nedenini. Bizi “çözenler” iyi çözmüş!

NEDEN SATILDI, KAPATILDI, YOK EDİLDİ?

Şu yaşadığımız anlarda aklına Sümerbank’ı, Seka’yı, Beykoz Ayakkabı’yı, SEK’i, Et Balık Kurumu’nu, Telekom’u, Alpullu Şeker Fabrikası’nı, Tekel’i, Milli Piyango’yu getiren var mı?

Neden “yok artık” onlar?

Özal’dan beri “satışı” refah için destekleyenler nerede şimdi?

Nerede o çokbilmiş “bar maymunları”? Hani “devlet ayakkabı, elbise, şişe yapar mı” diyen?

Neye yaradı deyiverin bana?

Bugünlerde kendi milletinin anasına küfreden müteahhit rahat uyuyor mu? 

Doların çılgınca yükselişinden içte ve dışta kimler kazanıyor? Ok atanlar mı, balık tutanlar mı?

Kim bilir “hatırı batasıca” yurtdışına kaçırdı paraları?

Yiyin efendiler yiyin, patlayıncaya kadar yiyin!

Siz de şu listeye bakın. Bunlar eksik tabii. Aklıma geleni araştırdım yazdım size. İşte o destek verilen dışa bağımlı ekonomik düzen, milletin malına “babasının malı” gibi “babalar” misali “sattığı” için bugün 1 liranın kıymet-i harbiyesi yok. “Seyitömer Termik Santrali, Kangal Termik Santrali, Yatağan Termik Santrali, Çatalağzı Termik Santrali, Yeniköy Termik Santrali, Orhaneli Termik Santrali, Tunçbilek Termik Santrali, Soma Termik Santrali, Ataköy Hidroelektrik Santrali, Beyköy Hidroelektrik Santrali, Çıldır Hidroelektrik Santrali, İkizdere Hidroelektrik Santrali, Kuzgun Hidroelektrik Santrali, Mercan Hidroelektrik Santrali, Tercan Hidroelektrik Santrali, Murgul Hidroelektrik Santrali, Denizli Jeotermal Santrali, Kırşehir Şeker Fabrikası, Turhal Şeker Fabrikası, Çorum Şeker Fabrikası, Elbistan Şeker Fabrikası, Muş Şeker Fabrikası, Erzincan Şeker Fabrikası, Erzurum Şeker Fabrikası, Afyon Şeker Fabrikası, Bor Şeker Fabrikası, Alpullu Şeker Fabrikası, Adana Sigara Fabrikası, Ballıca Sigara Fabrikası, Bitlis Sigara Fabrikası, İstanbul Sigara Fabrikası,  Malatya Sigara Fabrikası, Tokat Sigara Fabrikası, Yavşan Tuzlası, Ayvalık Tuzlası, Çamaltı Tuzlası, Çankırı Kaya Tuzlası, Tuzluca Tuzlası, Sekili Tuzlası, Kağızman Tuzlası, Kaldırım Tuzlası, Kayacık Tuzlası, Mazıdağı Fosfat Tesisleri, Adıyaman İşletmesi, Malatya İşletmesi, TÜMOSAN İşletmesi, Bakırköy Konfeksiyon İşletmesi, Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi, Diyarbakır İşletmesi, Beykoz Deri ve Kundura İşletmesi, Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi, Mersin Limanı, İskenderun Limanı, Samsun Limanı, Bandırma Limanı, Derince Limanı, Salıpazarı Limanı (Galataport), Tekirdağ Limanı, Çeşme Limanı, Kuşadası Limanı,  Dikili Limanı, Trabzon Limanı, Seyitömer Linyitleri İşletmesi, Güney Ege Linyitleri İşletmesi,  Murgul Bakır İşletmesi, Samsun Bakır İşletmesi, Yeniköy Linyitleri İşletmesi, Bursa Linyitleri İşletmesi, Sakarya Traktör Sanayi, Ereğli Demir ve Çelik, Eti Alüminyum, Eti Bakır, Eti Elektrometalürji, Eti Gümüş, Eti Krom, Gübre Fabrikaları, PETKİM, HAVELSAN, TÜRK TELEKOM, TÜPRAŞ, SEKA Kâğıt Fabrikası”

SALIYA…

*İzmir’de bir “NUTUK” basıldı… Onu yazacağım. Çünkü bugünlerde “unutturulanı” hatırlatanlara sempatim artıyor.

*Bugün Reis-i Cumhur hazretleri İzmir’e gelip üç beş anahtar verecek evleri yıkılan depremzedelere. Sapla samanın karıştığı yeni bir olay daha yaşıyoruz yani. Depremmiş, depremsellikmiş önemli değil. Depremde dükkânını, evini kaybedenler değil, “kentsel dönüşüm” isteyenler önemseniyor. Hala deprem konutlarına neden 5+1 kat, kentsel dönüşüme ise en az mevcut yoğunluk veriliyor ve bunun depremsellikle ilgisi cevaplanmıyor.