Ne menem manyaklık sınırlarına ulaştığı her gün biraz daha anlaşılan kesim, 15 Temmuz'da tam da bu manyaklığa yakışır biçimde bir katliama kalkıştı. Hiç kuşkusuz yıllarca kendine yardım ve yataklık yapanları, tedarikçilerini, ortak payda kardeşliğiyle kandırdıklarını hayal kırıklığına uğrattı, şapkanın düşüp kellerin görünmesini sağladı. Büyük bir öfkeyle ve karşı saldırıyla püskürtüldü. Şimdi bu rezaletin, işlediği cinayetlerin ve yarattığı travmanın hesabını ödemekle yüz yüzedir.

Tüm gösterge ve kurumlarıyla laik anlayışa, Cumhuriyete ve kazanımlarına, kör topal yaşanıyor olsa da, demokrasiye karşı bir kalkışma olduğunu “net” biçimde söylemeyenler, bu saçmalığı bir “fırsat”a dönüştüreceklerini beyan etti. 15 Temmuzdan sonra tüm yaşananlar da, “fırsat” derken, ne demek istendiğine dair ipuçlarını yeterince kanıtladı, kanıtlıyor.

Yeni Türkiye, yeni Anayasa, başkanlık, vs” olarak sıralanan güzergahta yürürken, nihai amacın önündeki tüm engelleri ve oluşumları kaldırmak, yenilerine asla zemin ve zaman vermemek… “Fırsat”tan anlaşılanın bu olduğu, artık yeterince açıktır.

Gerici bir kalkışmanın yarattığı iklimin koşul ve olanaklarını, bu hedeflere ulaşma açısından, sonuna dek kullanmaya kararlı olanların, hayatın her alanında ellerinden geleni yaptıkları görülmektedir. KHK’ler, bu taktiğin en önemli malzemesi olarak, öne çıkmış durumdadır. Bu malzeme yardımıyla ve OHAL koşullarında, her gün yeni bir adım atılmaktadır. Bu adımlardan biri de, yerel yönetimlerin eğitim alanındaki çalışmalarının yasaklanması ve ortadan kaldırılmasıdır.

Okur-yazarlık oranımızdan, “maarif” algımızın derbederliğine; bu alanda hayli yol almış ve her türlü biçimde desteklenmiş gerici yapılanmalardan, 12 Eylül’ün darbe artığı kurumlara… Evet, doğrusu hayli acıklı durumda bir eğitim yapımız olduğunu kim inkar edebilir? Bunu görmek ve anlamak için, yapboza dönmüş ve bir sınavı bile yanlışsız beceremeyen sistemimizin (?) yansıması olarak, dünya eğitim ligindeki sıralamamıza bakmak yeter de artar bile. Hiç kuşkusuz, bu raşitik eğitim anlayışının en önemli yaralarından biri de, fırsat eşitsizliği, parası olanın her türlü olanakla donatılmışken, parasız olanın kendi kaderine terk edilmesidir. Yerel yönetimlerin, eğitim alanındaki kursları, yapılanmaları ve uygulamaları, öncelikle bu açıdan düşünülmek zorundadır.

Seçildikleri yörenin ve hemşerilerinin her türlü sorunuyla, yasaların ve koşulların elverdiği oranda ilgilenmek, dert edinmek ve çözümler yaratma sorumlu olan yerel yönetimler, son KHK uygulamasıyla, bu yaşamsal alandan uzaklaştırılmaktadır. Neden?

Tümü yobaz, FETÖ güdümlü olduğundan mı? Oralardaki çocuklar, istismardan bilimdışı körleşmeye, her türlü travmaya açık biçimde yaşadığı ve yetiştiği için mi? Eğitim adı altında, birer Cumhuriyet, çağdaşlık, laiklik, demokrasi, insan hakları düşmanı olarak yontuldukları için mi? Karar verilirken, kullanılan ölçütler var mı ve neler? Bunlar işin, felsefi boyutunu ve uygulamaya egemen olan zihniyeti ilgilendiriyor.

Bunca yıldır, maddi yetersizlik nedeniyle kurs, dershane, özel öğretmen vb. olanaklardan yararlanamayan aileler, öğrenciler ve gördükleri destek… Oralarda istihdam edilen eğitim emekçileri ve ilgili personel… Yerel yönetimlerin, sosyal sorumluluklarını yerine getirmek için, bunca yıldır gösterdikleri çaba ve oluşturdukları alt yapı… Peki ya, işin insani boyutunu ilgilendiren bu sorular ve sorunlar ne olacak?

Muhatapları, bütün bunlara mantığın ve vicdanın kabul edeceği, net, açık ve inandırıcı yanıtlar bekliyor.