Yılların ayakkabı ustasıydı Hilmi Rakalar.
En şık son moda tasarımlar onda bulunurdu.
İzmir’de tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın en çok iş yapan esnafıydı.
Hali vakti yerindeydi kısacası.
İki çocuğu ve eşiyle mutlu örnek yaşama sahipti.
İzmir’in köklü semtlerinden
Basmane Selvilimescit’te otururdu.
Eski siyah-beyaz Türk filmlerinden aşina
“mahallenin güzel abisiydi.’’
Gençlerin “Baba’’ hitabından çok hoşlanırdı.
(Aslında lakabı Göbek’ti ya.)

***

Bir kızı bir oğlu vardı. Şebnem evlendi, İstanbul’a gelin gitti.
Hamit doğuştan engelliydi.
Sadece karşısındakinin dudak hareketlerini anlıyor, konuşamıyordu.
Hareket etme zorluğu da yaşıyordu.
Yemesi, içmesi, giyinmesi, banyosu; her şeyi yardımlaydı.
Çok uğraştı tedavisi için, olmadı.
Yapacağı bir sey yoktu Hilmi Baba’nın, kadere razı oldu.
Yoldaşı Seniye Hanım’ı 10 yıl önce kaybetti, kahroldu.
Kim bakacaktı Hamit’ine?
Hiç düşünmeden işini tasfiye etti.
Artık Hamit’e hem ana hem babaydı!

***

Sevdalarındandı muhitinin takımı Altınordu!
Çok büyük keyifti 1923 Armalı’nın maçlarını izlemek.
Hiçbir karşılaşmayı; İzmir’de, deplasmanda olsun kaçırmazdı.
Baba-oğul, Kırmızı-Lacivertli tribünlerin simgesiydi.
Takımın renklerini taşıyan kaşkolları, bereleri takar,
formaları giyer öyle gelirlerdi stada.
Çok sevilirdi Hilmi Baba ve Hamit’i çok!
Taraftarlar Hamit’i gördükleri anda
“Başkan... Başkan’’ diye tezahürat yaparlardı.
O da çok keyiflenirdi doğrusu!

***

Geçtiğimiz hafta…
Hilmi Baba, yakın dostu gazeteci Yalçın Küçükdamar’ı aradı.
Omuzunda ve sırtında ağrıları olduğunu aktardı.
Ertesi gün için sözleştiler..
Hastaneye geldiler, tahliller yapıldı.
Öğleden sonra sonuçlar alınacaktı.
Kardiyolog, kalple ilgili bir sorun olduğunu düşünmüştü.
Çekilen EKG işareti vermişti çünkü.
Hilmi Baba, dostuna “Sen git, kalmana gerek yok!’’ dedi.
Yalçın Küçükdamar ısrar etse de dinlemedi.
Sonra da doktorlardan evine gitmek için izin istedi.
Olumsuz yanıt alınca; “Oğlum engelli, evde yalnız,
yemeğini yedireceğim’’ karşılığını verdi.
Hastane yetkilileri, Yalçın Küçükdamar ve “nazı geçecek’’
dostlarını aradılar ikna için.
Gözetim altında kalması şarttı çünkü.
“Arnavut inadı’’ tuttu mu kimseyi dinlemezdi.
Telefondaki dostlarına da direndi.
“Sorumlu benim’’ diye kağıt imzaladı ve gitti!

***

Eve geldi, kapıyı Hamit açtığı
anda da yığılıp kaldı.
Hamit şaşırmıştı, komşunun zilini çaldı zorlukla.
Ambulans geldi, kalp krizi geçiriyordu.
En yakın hastaneye ulaştırıldığında maalesef 74
yıllık yaşamına veda etmişti Hilmi Baba.
Oğlu uğruna canından olan Cennetlik Baba’ydı artık o!
xxx
Acı çeken sancı çeken ama asla
şikayet etmeyendi Hilmi Baba.
Ağlamayı unutan, Hamit’i sevgisiyle yaşatan “yaşayandı’’!
Ama yüreği bir yere kadar dayandı işte.
Şimdi “Irgatın Şiiri’nde gibiyiz bizler;
“Ağaçlara kara kuşlar dadanmış/
Elmalar delik deşik/
Bugün yüreğimiz delik deşik’’

***

Hayat varsa ölüm de var. Ölüm;
tartışılmaz yaşam gerçeği.
Hepimize biçilmiş ölüm!
“Yaşarken ölmemek için yaşamalı.
Ölünce ölmemek için yaşamalı!’’ der ustam!
Hilmi Baba ölmeyenlerdendir!
Bazı ölümler hükümsüzdür!..
Baba’nınki gibi!
xxx
Hamit mi ne oldu?
Ablası aldı yanına, İstanbul’a götürdü.
Arada Altınordu’nun maçlarına getirecek tabii.