Gün bizde ‘günaydınla’ başlar, başlar başlamasına da 2016 yılından beri ne zaman Aralık gelse özellikle de saat 08.30’dan önce işte ya da okulda olmak zorunda olanların günü aymıyor…

Yollarda ayakta uyuyan çocuklar mı dersiniz? Karanlıkta işe gitmeye çalışırken, bomboş sokaklarda arkasına bakarak yürüyen kadınlar mı?..

Yaz saati uygulamasının sözde tasarruf amacıyla yapıldığı söylense de, yapılan araştırmalar gösteriyor ki sonuç pek de öyle değil… TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından kalıcı yaz saati uygulamasının ilk yılında yapılan çalışmada bir önceki yılın aynı aylarına göre elektrik enerjisi tüketiminde tasarruf sağlanamadığı saptanmıştı. EMO, sonraki yıllarda da yaptığı açıklamalarla ifadelerini yinelemiş ve kalıcı yaz saati uygulamasında enerji verimliliğinin sağlanamadığının çokça altını çizmişti. Tasarruf kısmını hiçbirimizin hissedemediği bu uygulama biz vatandaşların ruhsal sağlığı üzerinde de gözle görülür olumsuz etkiler yaratıyor. Güneşin doğuşunu erteleyerek işe veya okula yetişme telaşı içinde henüz günün başlangıcında enerjimizi kaybediyoruz. Daha mutsuz, yorgun, uykulu ve sinirli oluyoruz. 

HHH

Bakın araştırmalar ne diyor;

Global araştırma şirketi Gallup 'Dünya Duygu Haritası’nı çıkardı. Bir önceki yıl Türkiye en az gülen ülke oldu, en öfkeli ve en stresli ülkeler sıralamasında da 'ilk 5'e girdi.

Geçen yılın araştırma sonucuna göre her 100 kişiden 64'ü, "Dün kendinizi stresli hissettiniz mi?" sorusuna olumlu yanıt vererek, dünyanın en stresli hisseden 3. ülkesi olduk. Birleşmiş Milletler’in bu yıl yapılan Dünya Mutluluk Raporu’nda da 137 ülke arasında ülkemiz 106. sırada. Bu sonuçlara baktığımızda aslında sorunumuz karanlık sabahlardan ötedir… 

Diyeceğim odur ki bizler zaten bu ülkede yeterince stres ile yaşamaya mecbur bırakılıyoruz, e o zaman neyin inadıdır bu?.. Bari sabah yataklarımızdan biraz daha rahat kalkalım, biraz daha aydınlık uyanalım, sokaklarımızda daha rahat yürüyüp, çocuklarımızı okullarına biraz daha içimiz rahat gönderelim.

Güne ışığıyla başlayıp, daha zinde hissetmek, doya doya ‘günaydın’ demek umuduyla…