Her şey, çok bilmiş bir kardeşimizin “Benzinli aracı bırakıp bir an önce elektrikli ya da hibrit araca geçmezsen, treni kaçıracaksın güzel abicim” cümlesiyle başladı. “Fiyatlar fırlayacak bak! Son vagona yapışmazsan sonra vurursun kafanı raylara” cümleleriyle de gelişme bölümüne hızlı bir geçiş yaptı.
Daha ben “Benzinlinin, dizelin suyu mu çıktı Selami” diye sormadan onlara da cevabı hazırdı:
“Dizel araçlar piyasadan çekiliyor abicim. Hem bakım maliyetleri de çok fazla. Benzin desen zaten çok pahalı. Sen dinle kardeşini!”
E ne de olsa araba konusunda benden fersah fersah ileride bir arkadaş. Dinlemek lazım!
Ayrıca ortada “çağın gerisinde kalmak” gibi riskli bir durum daha var. Böyle bir yaftayla yaşamak mı? Aman Allah göstermesin!
Hemen harekete geçmem gerektiğini anlamış durumdayım. Hızlı olacağım olmasına da ne elektrikli ne de hibrit araçlar konusunda en küçük bir bilgim bile yok. Öyleyse bilenlere kulak vereceğiz.
Ne demiş atalarımız, “Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış.”
Yoksa “Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der kimi kısa” mıydı?
Her neyse!
*****
(1. GÜN)
Mantığım “önce elektrikli” dedi. Ben de ilk o tarafa döndüm. Ne de olsa severim Benjamin Franklin’i. Çağının çok ötesinde bir adamdı rahmetli. Ama çok kararlıyım. İyice araştırmadan, soruşturmadan kesinlikle araç almayacağım. “Agop’un kör kazı” değiliz nihayetinde, önümüze her atılanı yutacak halimiz yok!
Araştırmaya önce Youtube’daki analizlerle başladım. Ama birinin “ak” dediğine diğeri “fuşya” teşhisi koyuyor. Çevreciliğinin dışında uyuştukları tek bir nokta yok!
“Yakıt tüketiminde yüksek verimlilik ve düşük bakım maliyeti yüzünden elektrikliden şaşmam” diyen de var, “Yolda kalan çok. Şarj alt yapısı zenginleşmeden asla bulaşmam” diyen de…
“Sen evinde uyurken aracının deposu doluyor. Bundan iyisi, Şam’da kayısı” diyenine de rastladım, “Elektrik fiyatları katlanınca görürüm ben sizi” diyenine de…
En vecizini ise çok bilmiş bir başka arkadaş söyledi:
- Dizel için çok geç ama elektrikli için de erken be abicim!
Bir de ısı pompası meselesi varmış elektriklide. Olmalı mı, olmamalı mı?
Tamam, kafalar karışık olabilir. O zaman biz de hibritlere bakarız. Kanun hükmünde kararname mi var, elektrikli alacağız diye…
Zaten oğlum söylemişti, “baba sen stres olursun” diye… “Boş şarj istasyonu var mı ve çalışıyor mu? Çalışıyorsa pilleri kaç saatte dolduracak? Araç başında bunları düşünürken gözün de hep şarj göstergesinde olacak. Sürekli baktıkça sanki sana daha çok elektrik harcıyormuşsun gibi gelecek.”
Haklı valla!
*****
(2. GÜN)
Derin analizlerimde (!) şunu net bir şekilde anladım: Eğer hem elektrik hem benzinle çalışan hibrit araç alırsak, bir kere şarj istasyonu arama gibi bir sıkıntımız, dolayısıyla stresimiz olmayacak. Frene her basışımızda piller şarj edilecek. Oh miss! Hem çevreci de…
Ama sonra Youtube’da bir başka arkadaşın yorumunu gördüm:
- Abi iyi hoş da, hibritler çok karışık yaa! Benzinli araca ilave olarak pil, elektrik motoru ve jeneratör eklemişler. Onların arıza ihtimalini iyi hesaplamak lazım. Hem benzinli motorun ameleliğini yapacaksın, bakımın cartını curtunu çekeceksin, hem de elektrikli motorun arıza riskini…
Hadi buyur, buradan yak!
*****
(3. GÜN)
Ben tam “isotlu, şalgamlı sofraya oturmuş Japon turist” gibi kıvranırken, Mehmet Öğütçü’nün “Hangi arabayı alacağım, bilemiyorum” başlıklı yazısı çıktı karşıma. (https://www.forbes.com.tr/makale/hangi-arabayi-alacagim-bilemiyorum-tuketici-ikileminden-jeopolitik-satranc-tahtasina)
Şükür dedim, bir tek ben değilmişim böyle kıvranan.
Ama İzmir iş dünyasının çok yakından tanıdığı, enerji alanında uluslararası otorite olan Mehmet Bey’in o yazısını okuyunca, rahatlayacağıma daha bi stres oldum. Hatta omuzlarımdaki yük daha da arttı diyebilirim. Çünkü adam “Hangi arabayı alacağımıza karar verirken, aslında kime yatırım yaptığımızı, hangi ekosisteme dahil olduğumuzu, hangi geleceğe ortak olduğumuzu belirliyoruz” diyor.
Yani özetle “Alacağın bir iğne, çeliğin okkasından sana ne” diye düşünme, büyük fotoğrafı gör diyor resmen.
Sonra da ekliyor Mehmet Öğütçü:
“Bugün bir otomobil almak, yalnızca teknik bir karar değil; aynı zamanda bir gelecek stratejisi oluşturma eylemidir.”
Buyur, bir tane de buradan yak!
Araba mı alacağız, dünyayı mı kurtaracağız belli değil!
*****
(4. GÜN)
Şimdi daha da gerginim. Ama bir o kadar da aydınlandım sanki. Çünkü sıradan bir alıcı olmaktan çıktım. Sadece vereceğim parayı değil, bu paranın nereye gideceğini, enerji politikalarını, küresel rekabetin şekil değiştiren kodlarını, ekosistemi ve dünyanın geleceğini de düşünmek zorundayım artık.
Yapacağım satın alma eyleminin ne kadar stratejik (!) olduğunu anlamayaydım iyiydi.
Bu arada elektrikli ya da hibrit araçlar konusunda herkesin bir fikri var maşallah! Kime sorsan bir yorum (hatta derin analizler) yapıyor. Kış aylarında deprem olursa, elektrikli bir araçta sabahlayıp sabahlayamayacağımızı düşünenler bile var mesela.
Bu çok bilmiş arkadaşlardan birine sordum, “Peki bu araçları kullanırken en çok hangi özelliğinden etkilendin Rıfkı?”
- Hangi araçlar abi?
- Oğlum biz ne konuşuyoruz yarım saattir? Elektrikli ya da hibrit araçlardan bahsediyorum tabii…
- Bilmem ki! Hiç binmedim.
“Benzinli bir araban varsa yanına bir de elektrikli al. Şehir içinde elektrikliyi, uzun yolda benzinliyi kullanırsın” önerisinde bulunan “ekonomist” arkadaşlar bile çıktı.
Biz bin ölçüp bir biçiyoruz. Adamın söylediğine bak!
*****
(5. GÜN)
Arabayı değiştirmekten vazgeçtim. 6 arkadaş daha bulup bir danaya girdim.
Kime yatırım yaptığım ve hangi geleceğe ortak olduğum konusunda kafam daha rahat sanki (!)