Uzun süredir gıda enflasyonuna yönelik gelişmeleri takip ediyorum. Muhalefet eleştiriyor, soru önergeleri veriyor. Basın yazıyor, tehlikelere dikkat çekiyor. Biz de gazete olarak sayısız haber yaptık.

Önceki köşe yazımda da gıda arzındaki tehlikelere dikkat çektim ve karınca kararınca Türkiye’nin tarımda hangi hataları yaptığına dikkat çekmeye çalıştım.

Bu aralar hepimiz ekmeği konuşuyoruz. Buğdaya zam geliyor, ekmeğin diğer girdilerine zam geliyor doğal olarak ekmeğe de zam geliyor. Peki, dar gelirli insanların ulaşabildiği en temel gıda olan ekmek daha ne kadar zamlanabilir? Bu işin bir üst sınırı var mı?

Bunlar daha bizim iyi günlerimiz’ diyerek korkutan da çok… Ki, gelişmeler de onu gösteriyor. Ekmekte henüz en kötü senaryoyu yaşamış değiliz.

Peki, sürekli eleştirerek, korkutarak, birbirimize korku hikayeleri anlatarak 84 milyonluk bir ülkeyi doyurabilir miyiz?

Konuyu biraz daha açmak gerekirse…

Buğdayda dışa bağımlıyız; çoğunlukla Rusya ve Ukrayna’dan satın alıyoruz. Yani ithal ediyoruz. Rusya ve Ukrayna savaştalar ve savaşın ne zaman biteceği belli değil. Bitse de özellikle Ukrayna’nın ne zaman yeniden derlenip toparlanıp, üretimde eski kapasitesini yakalayacağını da bilmiyoruz.

Buğdaydaki açığımızı kapatmak için Hindistan’a kadar gittik. Hindistan’dan bir miktar buğday ithal ettik. Kaldı ki Hindistan’da da buğday ihracatı küresel ısınmanın etkisi ve düşen rekolte nedeniyle kısıtlandı. Aynı kaderi diğer ülkelerin yaşaması da olası... Yani ithal etmek de çözüm değil. Çünkü gıda krizi tüm dünyada yaşanıyor. Gıdayı üreten bütün ülkeler gibi buğday üreten ülkeler de öncelikle kendi ülkelerinin gıda ihtiyacını garanti altına almaya çalışıyor. Artarsa ihraç ediyor.

Burada da birkaç sorun var!

Birincisi, Çin gibi devasa miktarlarda ithalat yapan ülkeler var. Onlardan geriye kalırsa biz alabileceğiz. İkincisi, Türkiye yıllardır döviz açığı ile mücadele ediyor. Cari açığın başımıza açmadığı bela kalmadı. Çok kıt olan dövizimizi neden kendi üretebileceğimiz buğday için dışarıya aktaralım?

Biz vatandaş olarak, ‘bak kriz geliyor, buğday bulamayacağız, ekmek fiyatları uçacak, aç mı kalacağız’ diye ağlaşabiliriz. Korkularımızı dışa vurabiliriz.

Ancak devletin ve devletin ilgili bakanlıkları ile ilgili birimlerinin bundan daha fazlasını yapması gerekmez mi?

Gıda enflasyonunu tetikleyen olay aslında Rusya – Ukrayna savaşı da değil. Bizzat pandeminin kendisi ve pandemi de 2020 yılından beri var.

Şimdi soruyorum; ey Tarım ve Orman Bakanlığı ne önlemler aldınız? Siz de oturup bizimle birlikte sadece ağlaştınız mı yoksa elinizin altındaki imkanlara bakıp, a, b, c, d, e… vesaire planlarını yapıp gerekli tüm tedbirleri aldınız mı?

Mesela en basitinden başlarsak; kriz başımızda patlamadan önce ülkemizin devasa büyüklükteki atıl arazilerini buğday ekimine açtınız mı? Bu arazileri ekip biçmesi için çiftçi örgütlemesine gittiniz mi? Bu toprakları ekip biçecek çiftçiler için bir teşvik paketi, bir eylem planı yaptınız mı?

Normal koşullarda da buğday ekimi ile uğraşan bölgelere, özel destek paketleri hazırladınız mı?

Ben iddia ediyorum, eğer ülkemiz zamanında reaksiyon gösterip, başta buğday olmak üzere tedarikinde sorun yaşanabilecek tarımsal ürünlerine ilişkin böyle bir seferberlik başlatmış olsaydı 2023’te; hatta biraz daha erken bu işe uyanmış olsaydık 2022’de bile buğday stoklayacak yer bulamayacaktık.

Yani inanılmaz bir gıda üretim seferberliği başlatıp bugün meyvelerini hasat ediyor olabilirdik. Bu ülkeyi doyurduğumuz gibi tüm dünya için stratejik bir öneme kavuşan tarımsal ürünlere yönelik ihracatımızı katlayabilir, yeni pazarlara kalıcı olarak girebilirdik. Hatta cari açığın kapanmasına bir miktar da olsa katkı sağlayabilirdik.

Ama biz ne yapıyoruz? Bolca ağlaşıyoruz. Umarım, tüm bu ağlaşmalarımız, karın doyurur!