Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu'nun (TGDP) saptamasına göre 15 Ağustos 2016 tarihi itibariyle Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü bulunan 7’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü 78 gazeteci var...
OHAL kapsamında 27 Temmuz Çarşamba akşamı çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile 3 haber ajansı, 16 televizyon, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi ve dağıtım kanalı kapatıldı.
Dün toplamda bu sayı132 oldu.
Daha sonra RTÜK devreye girdi.
Peşpeşe yayın lisans hakları iptal edildi.
Son kumpanyaya dahil edilenler arasında İzmir'den Kanal 35 televizyonu da var.
Rakamlar okunurken kolay geliyor.
Üç, beş, sekiz, yirmi falan diyerek söylüyoruz, ardı gelmiyor.
Asıl gözden kaçırılan ise kapatılan bu basın kuruluşlarında işsiz kalan emekçiler.
Her birinin üç kişilik çekirdek bir aileden oluştuğunu varsaysanız, binlerle ifade edilen rakamlar ortaya çıkıyor.
***
İş bu kadarla bitmiyor.
Kapatılan basın kuruluşlarından birinde çalışıyor iseniz, kapatılma kararından aşağı yukarı 24 saat içinde cep telefonunuza mesaj geliyor.
Birkaç gün içinde çabalayıp, çırpınıp aldığınız basın kartınızı iade etmeniz gerektiği bildiriliyor.
Şaka değil, cep telefonu mesajı ile...
Artık gazeteci bile sayılmıyorsunuz.
***
Herkes kendi derdine düşmüş, doğal olarak bireysel ya da bölgesel çıkışlar, eleştiriler oluyor. Ardından da “yalnız bırakıldık” sitemleri.
Doğru değil...
Toptancı bir yaklaşımla, OHAL'in ve onun bir uzantısı olan Kanun Hükmünde Kararnameleri reddetmezsek, hepimiz sadece kendi tanıdığımızın “yanında” olmaya çalışırsak bu işi topluma anlatamayız.
Hal ve gidiş de onu gösteriyor zaten.
Biz bize kalınca, ancak diz dize gelebiliyoruz...
***
Ben de dahil olmak üzere, yayın politikasını, yazarlarının düşüncelerini, haberleri yansıtış biçimlerini beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz gazeteler, televizyonlar, haber ajansları olabilir.
Bunları eleştirmek hakkımız elbette var.
Ancak, gerçek bir demokraside ve hukuk sisteminde sadece “bize uygun” olmadığı için kapatılan gazetelere, işsiz bırakılan gazetecilere sessiz kalırsak, o zaman başımıza böylesine hukuksuzluk geldiğinde isyan etmeye hakkımız yok.
Hukuk ya vardır ya yoktur.
İkisinin arası oluşturulmaya çalışılan hukuk sisteminde gördük ki ya “yandaş” ya da “candaş” oluyorsunuz. Onun bir adım ötesi ise “sizden ve bizden” olarak dev gibi bir kaos oluşturuyor.
***
Yıllarca yan yana, koyun koyuna büyüyen, palazlanan ve sonunda kendi iktidarını kurmak isteyenlerin, en çok da önlerinde engel gördüğü bir mesleğin mensuplarıyız.
Hapse atılan, gözaltına alınan, işyeri kapatıldığı için işsiz, hatta mesleksiz kalan arkadaşlarımız için yapabileceğimiz en doğru şey örgütlenmektir.
Ama bu örgütlenme “sen, ben, bizim oğlan” mantığıyla yola çıkılan, sonuçta “körler sağırlar birbirini ağırlar” noktasına gelen yapılarla olmaz.
Doğrusu, sınıf bilinciyle hareket eden, hakkını, hukukunu arayacak yasal mekanizmaları da oluşturabilen, gerektiğinde “bedel” ödeyen kafalarla mümkündür.
Bunun da yolu sendikalardır.
***
Bugün yaşananlar, dün başaramadıklarımızın bedelidir.
Hiç birimiz masum değiliz.
Adalete sahip çıkmadık.
Ve görünen odur ki biz bunları bayağı haketmişiz...