Öyle günlerden geçiyoruz ki, onlarca yıldır yüzlerce bilim insanının, siyaset uzmanının, filozofun, insandan, doğadan, bilimden yana taraf olanların anlatmaya çalıştığını gözle dahi göremediğimiz bir virüs yapmaya başladı. “Gittiğimiz yol yol değil” dediler ama kimse umursamadı. Şimdi anladınız mı, bilimin neden önemli olduğunu? Şimdi anladınız mı ne kadar gereksiz tükettiğimizi? Şimdi anladınız mı insana insan gerektiğini? Şimdi anladınız mı doğayı neden talan etmememiz gerektiğini? Şimdi anladınız mı yaşamın ne kadar değerli olduğunu? Şimdi anladınız mı ölümlü varlıklar olduğumuzu?

Henüz anlamadıysak bile her geçen gün biraz daha idrak eder duruma geliyoruz. Korona virüs salgını nedeniyle sert önemler alınmaya başladığında ilk atılan adımlar; zorunlu olmayan üretimlerin durdurulması ve evden çalışabileceklerin işlerini evlerine taşımaları oldu. Sorumluluk sahibi vatandaşlar 2-3 haftadır alınan tüm önlemlere riayet etmeye çalışıyor. Ve bu süreçte şunu gördük; aslında hayatımızı nasıl da çarçur ediyormuşuz. Aslında yaşamsal hiç bir öneme sahip olmayan, kapitalist düzenin dayattığı tüketim çılgınlığı içinde kendimizi her geçen gün biraz daha fazla tüketiyormuşuz. Evde kaldığımız süreçte yaptığımız harcama tercihleri bize insanın temel ihtiyaçlarının aslında ne olduğunu yeniden öğretiyor. Teknolojik gelişmeler elbette önemli ama önceliğin temel gıda olduğunu, su kaynaklarının altın değerinde olduğunu, hergün yeni bir modelini aldığımız akıllı telefonların, sektirmeden takip ettiğimiz ve aylarca borçlanmayı göze alarak takip ettiğimiz modanın, hayatımıza değer katmayan, sadece sahip olma arzumuzla aldığımız onlarca şeyin ne kadar anlamsız olduğunu anladık sanırım.

Ve en önemlisi şunu gördük; bilim, bilim, bilim... Bizi bugün de yarın da kurtaracak en önemli şey bilimdir.

Vatandaş nasıl mahsup edecek?

Bir de şu kampanyalar meselesi var. İçişleri Bakanlığı yayınladığı genelgeyle belediyelerin (aslında CHP'li belediyeleri hedef alarak) kampanya düzenlemesini yasakladı. Şu an sadece "Milli Dayanışma Kampanyası"na bağışta bulunulabiliyor. Adı üstünde bağış... Gönüllülük esasına göre olan bir durumun zorunlu hale getirildiğini görüyoruz. CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, BOTAŞ işçilerinin maaşından zorunlu olarak "Milli Dayanışma Kampanyası" kesintisi yapıldığını açıkladı ve işçilere gönderilen SMS mesajını paylaştı. Sertel'in paylaşımına göre söz konusu mesajda, "Milli Dayanışma Kampanyası 2020 Nisan ayı maaşlarınızdan kapsam dışı personelimizden 400 TL, kapsam içi personelimizden 200 TL olmak üzere kesinti yapılacaktır" ifadeleri yer aldı. Ayrıca Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın, hakim ve savcılara 1.000 TL, personele ise en az 100 lira bağış yapmalarını isteyen bir yazısı da kamuoyuna yansıdı. Zorunlu bağışlar konusundaki önemli bir iddia da Eğitim-Sen tarafından ortaya atıldı. Sendika tarafından yapılan açıklamada, öğretmenlere bağış yapmaları konusunda baskı yapıldığını ileri sürerek, "Yöneticilerin tavrı bu kampanya dayatması aracılığıyla öğretmenlerin siyaseten fişleneceğini ortaya koymuştur" görüşü savunuldu.

***

Öte yandan "Milli Dayanışma Kampanyası"na yapılacak bağışların vergiden mahsup edilecek olması da ilginç. Şu an kahramanca bağışta bulunan ve bunu göğsünü gere gere açıklayan şirketler gelecek yıl ödeyecekleri vergi tutarından bu rakamı düşecekler. Yani bir şirket gelecek yıl 500 lira vergi ödeyecekse eğer, bugün bağışladığı 100 lirayı düşüp 400 lira ödeyecek. O zaman ne anlamı kaldı bu kampanyanın. Bugün toplanacak paralar sadece günü kurtaracak. Gelecek yıl düşecek vergi tahsilatıyla yeni bir çıkmazın içine gireceğiz.

Özetle şu an “Milli Dayanışma Kampanyası”na bağışta bulunan şirketler bir anlamda vergilerini ön ödemeli yapıyorlar. Peki vatandaşı yaptığı bağışlar ne olacak? Onlar bağışladıkları miktarı gelecek yıl hangi ödemlerinden mahsup edecek?