"Dağ gibi karayağız delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken, bizler mum ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük, dövülduk, vurulduk, asıldık. Vurulduk ey halkım unutma bizi.
Yoksulluğun bükemediği ellerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik diplomalarımızı mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi.
... Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadik. İçimiz titremedi. Mezar topraği gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere. Asıldık ey halkım unutma bizi!...
Hukuk adına, özgürlük adına bizleri bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım unutma bizi!...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi. Birgün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma!..."
Üç Fidan'ın Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edildikleri meşum günün yıldönümüydü dün. Yine hunharca katledilen bir başka devrimci Uğur Mumcu, idamlardan 3 yıl sonra bu satırlarla açıklıyordu duygularını.
Türk halkı onları hiç unutmadı. Mezarlarında her gün güller açıyor. Sözleri hep kulaklarımızda yankılanıyor.
Devrimci mücadeleleri kuşaktan kuşağa, yeni nesillere bütün açıklığıyla anlatılıyor.