Çift kanatlı Yunan uçağı, Eskişehir-Kütahya hattında alçalıyor, kasaba ve ilçelerin üzerine tomar-tomar kağıtlar boşaltıyordu. Ahali kağıtları merakla alıyor, okuma bilenler yüksek sesle bildirileri okumaya çalışıyordu;
"Ey ahali, Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları,Yunan askerinin önünden namert bir surette kaçarken, zavallı ve saf gafil ahali ve askerden topladıkları kuvvetleri, harbe tutuşturmaktadır... Elinize aldığınız fetvayı Şerif Allah'ın emridir. Okuduklarınız halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına dayanarak bu canileri, bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellefsiniz. İşte size ihtar ediyoruz. Allah'ını, Peygamberini, padişahını, halifesini seven bu tarafa gelsin."
Ne tarafa mı? Elbette düşman tarafına.
Bu bildiriler Kurtuluş Savaşı sırasında ,Yunan ve İngiliz uçaklarından Türk tarafına atılan bildirilerden bir bölümü. Altında da Kurtuluş Savaşını engellemek isteyen İngiliz Muhipleri Cemiyeti ve paraleli İslam-ı Teali Cemiyeti'nin imzasi var. Peki bu cemiyetin üyeleri arasinda kim var? Dönemin Seyhulislami Mustafa Sabri.
İsim bu günlerde hiç yabancı değil. Bu tescilli vatan haininin adı hafta icinde bir imam -hatip okuluna verilmiş, tepkiler dolayısıyla da 'Sehven" denilerek bir günde değiştirilmişti. Sehven falan değil. Resmen "Yersen'. Bir okula isim verilmesi bu kadar kolay mı? Milli Eğitim Bakanlığı'na kadar en az 4-5 aşamadan geçilerek okullara ad verilebiliyor. Kimi kandırıyorsunuz?
Gelin bu haini biraz daha yakından tanıyalım. Damat Ferit Hükümeti'nde 4 kez Seyhulislamlık yapmış.Gel deyince gelmiş, git diyince gitmiş. Milli Mücadeleye her aşamasında karşı çıkmış, hatta yapılan mücadelenin yetersiz olduğunu savunarak, Anadolu hareketinin silahla bastırılması gerektiğini ileri sürmüş. Sevr'in kabulünde Seyhulislamlık makamında kendisi oturuyor. Hatta Sevr Anlaşması'nın imzalandığı gece İstanbul'da evinde eşi Ulviye Hanım'ın şu konuşmalarına muhatap olmuş;
"Sen Allah'tan korkmadın mı? Peygamber'den utanmadın mı? İzmir'in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa da mı edemedin?"
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Yunanistan'a Gümülçine'ye kaçar. Buradan hain Hicaz Emiri'nin daveti üzerine Mekke'ye geçer. Daha sonra gittiği Kahire'de ölür.
Hainin gittiği yerlerde de ihanetine devam eder. Yazdığı yazılarla Cumhuriyete, devrimlere kin ve nefret kusar. Şapka devrimi için söylenmedik söz bırakmaz, kadınlara verilen haklara karşı çıkar, çok eşliliğin yasaklanmasını istemez, harf devrimini yerden yere vurur. İşte böyle bir haindir. Yunanistan 'da yayınladığı bir şiir hainliginin tescilidir;
"Badema şahit olsun işte cihan,
Yalnız müslüman ve insan,
Olarak kalmak üzere Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa ediyorum.
Allah'in huzurunda!...
Oh, hürriyetim tamam işte!..."

Şimdi hiç sıkılmadan bu hainin adını bir okula verip sonra da 'Sehven 'diyorlar. Ama sehven olmadığını kanıtlayan bir de çatlak ses var günümüzde. Üye sayısı neredeyse 1 milyonu bulan Memur-Sen Sendikası'nın Baskanı Ali Yalçın bakın ne demiş;
"Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, sadece Tokat'in değil, bu milletin, ümmetin bir değeridir. Ondan rahatsız olanlar bilgilerini ve zihinlerini sorgulasınlar. Tabela iner ama yüreklerden ve zihinlerden saygınlığı asla inmez."
Nasıl iyi mi? Ne kadar bereketli topraklara sahibiz. Bu topraklardan vatan hainleri ve yandaşları hiç eksik olmuyor.