İnternetin yayılması ile beraber içerik üretenlerin telif haklarının sınırlarını koruması her gün daha da zorlaşır oldu. Amacımız internette birkaç dakika vakit geçirmek olsa dahi bilerek veya bilmeyerek bir kaç telif hakkının ayağına basıyoruz. Kabul edelim ki genelleme olarak yazıyorum, her ne kadar kaynak göstermeden, para ödemeden başkalarının içeriklerini kullanmanın hem ahlaki hem yasal olarak bir suç olduğunu bilsek dahi bunu yapmaktan hiçte kaçınmıyoruz.

Soracak olursak kimse kabul etmez. Hala birçok kişi için bir filmi sinemada izlemek için bileti, mısırı, eşlerin, sevgililerin bileti, mısırı derken yaklaşık 100 TL’yi gözden çıkarmak yerine korsan film sitelerini bulmak ve takip etmek daha kolay geliyor. Bu korsan sitelerin yanlış olduğunu, yasal ve etik olmadığını herkes şiddetle biliyor. Ama bu sitelerin ziyaretçi sayılarının aylık yüzbinlerle ifade edilmesini engellemiyor.

Bir de nispeten üzerinde düşünmeye bile gerek duyulmayan su içer gibi doğal bulunan telif hakkı yeme davranışları var. Örneğin, güzel bulunan bir şairin şiirini kendimizin gibi paylaşıvermek, beğenilen bir yazarın paragrafını kaynak göstermeden Facebook’ a günün sözü yapıvermek gibi.

Bunun yanında bir başka konu var ki sanırım hepimiz, umarsızca, hatta keyifle bu hak ihlallerini yapıyoruz. İnsanlık olarak umarsızca kullandığımız bu bilgiler “kültür” bilgileri. Kimileri bu bilgiler ile Youtube videosu çekiyor, kimi web sitelerine içerik yapıyor. Ama bu “genel” kültür bilgilerinin “özel”ine bakarsanız her birinin aslında önemli bilim insanları ve yazar grupları ile oluşturulmuş, yazılmış, derlenmiş ve paylaşımı sıkı izinler gerektiren haklar içinde yayınlanmış olduğunu görebilirsiniz. Youtube’ta patlasın diye konulan o İkinci Dünya Savaşını videolarının veya kelimesine dokunmadan bir kitaptan aktarılan yemek tariflerinin bir derleyeni veya yazarı olduğunu içimizden kaçı gerçekten umursuyor?

Bu hoyrat kullanıma karşın yasa koyucular ve sosyal medya mecraları ise özellikle görsel ve ses içeriklerine karşı fazla sıkı tedbirler almaya başladı. Youtube’ta para kazanmak istediğiniz bir videonun arka planına her aklınıza gelen müziği koyamıyorsunuz. Veya içerikleri kopyaladığınızda özellikle yurt dışında bu davranışlara karşı torunlarınızın bile borçlanacağı davalar kaybetmeniz ise işten bile değil. İyi ama kime ne zararı olacak, hiç kimse telif hakkı yemez, adaletli bir dünya olur diye düşünüyorsanız sizin için sorun yoksa bu iyi bir olay. Hatta içerik sağlayıcıların telif haklarını koruma içgüdüsü, içerik alıntılayanların hoyrat davranışlara karşı hem çok abartılı ve hem de üzerine maddi menfaat kazanma haline gelmeye başladı.

Bu denetim çılgınlığının sınırı nereye varacak bilemiyoruz. Mozart’ın torunlarına hala telif ödemeye devam mı edeceğiz? Veya birçok ansiklopedik bilginin telif haklarına takılır korkusuyla internette hiç yer almaması daha büyük bir kayıp değil mi? Ya da her izleyeceğiniz kanalın giderek paralı olmasını herkesin bütçesi kaldıracak mı? Telif haklarını bahane ederek daha fazla para kazanmayı amaçlayan bu sosyal mecralara bir başkaldırı olmayacağını mı sanıyorsunuz?

Gördüğüm o ki bir savaş yaklaşıyor. Doyumsuz bir canavar gibi içerik tüketen sanal dünyanın, telif yasaları ile olan bu çatışmalarının büyük bir savaşa döneceğini öngörmek içinde kahin olmaya gerek yok. Yine ileride hem içerik üreticilerinin hem o içerikleri alıntılayanların arasında radikal anlaşmalar gerektirecek değişikliklerin olacağını da öngörebiliriz. Ben de tüm hukuk sistemi tavana kadar telif davaları ile dolmadan önce üretenlerin ve bu içerikleri alıntılayanların arasında geçmişte hayal bile edemeyeceğimiz radikal bakış açısı değişikliklerin gerçekleşeceğini de düşünüyorum.