Habitat daralması, küresel iklim değişiklikleri ve son dönemlerde dünya tahıl üretiminin hatırı sayılır üreticilerinden Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, zaten çok önemli bir sektör olan tarımın sadece yaşamsal değil küresel stratejik bir unsur olarak yeniden gündeme gelmesini sağladı. Savaşa özellikle değindim çünkü  Rusya arpa ve çavdar üretiminde dünya lideri, buğdayda da dünya dördüncüsü. 

Dünya nüfusundaki artış, çölleşme, kuraklık, birim alanda üretimin düşmesi ve verimli havzaların giderek yok olması, bırakın güvenilir ve sağlıklı gıdaya ulaşımı, neredeyse tüm insanlığı kıtlıkla başbaşa bırakacak gelişmelere yol açmakta. Bunlara ek olarak uzmanlar, dünyada tarımda kullanılan toprağın yarısından fazlasının bozulduğunu vurgulamakta!.. Bir çok ülkede tarım otoriteleri toprak sağlığını iyileştirmeyi hedefleyen kampanyalar düzenlemeye başladı, çiftçilere verilen teşviklerle  topraklarındaki organik maddeyi korumaya çalışıyorlar. Bu konunun sayılı uzmanlarından Washington Üniversitesi'nde Jeomorfoloji Profesörü olan David Montgomery, "Toprağa iyileşme fırsatı vermiyoruz  ve sürekli tahrip ediyoruz, sonuçta artık o toprakta tarımsal üretim yapılamaz hale geliyor. Toprağın en verimli kısmı üst katmandadır, yıllarca ve yüzyıllarca devam eden tarımsal aktivite yüzünden o verimlilik yok olmakta. Gıda yetiştirmek  giderek zorlaşıyor, maalesef" diyor. Bahsedilen 1-2 santimlik verimli toprak neredeyse 1000 yılda oluşuyor. Toprağın bozulmasının nedenleri ise  ise aşırı otlatma, devamlı tek tip bitki yetiştirme ve kimyasal ilaç kullanımı...

HHH

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), günümüzde var olan tarım alanlarının zaten yüzde 33'ünün tahrip olduğunu, 2050'li yıllara ulaşmadan bu oranın yüzde 90'lara çıkabileceğini açıkladı!

Dünya Bankası'nın bir çalışmasında, yerküre topraklarının sadece %37.7'si tarım arazisi olarak tespit edilmiş, bunun da üçte biri yani  yüzde 10,6'sı ekilebilir tarım arazisi vasfında...

Sonuç olarak insanlık hızla küresel kıtlığa doğru yol alıyor. İşte sera tarımı, birim alanda maksimum verimi hedeflediğinden bir kurtarıcı alt sektör olarak gündeme geliyor.

Seracılık neredeyse Romalılar döneminden bu yana biliniyor. Hatta bugün bile kullandığımız 'turfanda' sözcüğüne köken olan eski Türklerin Sincan'ın Turfan Bölgesinde, tarihi Milattan Önce beşyüzlere giden erken tarım şekli de bu kapsamda ele alınabilir. 16 ve 17. yüzyıl Avrupası'nda giderek yayılan ve Birinci Dünya Savaşı sonrası başta ABD olmak üzere bir çok ülkede geniş yayılım alanları ile endüstrileşmeye başlamış. Seracılık tarihi açısından,1561 yılında İsveçli bitki bilimci Conrad Gessner’in yaptığı çalışmaların önemini burada vurguluyalım.

Seracılık, yüksek teknoloji gerektiriyor. Ürünler, doğal periyotları dışında yetiştirildiğinden, bitkinin ihtiyacı olan tüm etmenler, yapay ortamla oluşturulur, dolayısı ile su, gübre, aydınlatma, havalandırma, ısıtma, zararlılarla mücadele vs. optimum ve kontrollü bir ekosistem içinde gerçekleştirilir. Yüksek verim ve nitelikli ürün alındığı gibi, dönemsel olmayan ve ürün çeşitliliğine göre tüm yıla yayılan bir istihdam sürdürülebilirliği de  sağlanır. Ancak başta çelik olmak üzere kullanılan  yapı alaşımları ve cam dahil diğer örtü malzemeleri ile teknolojik sistemler yüksek bir yatırım finansmanını da gerekli kılıyor..

Ülkemiz, yaklaşık 700 bin dekar örtü altı (sera) alan varlığı ile dünyada sayılı bir konumda. Bu konuda Çin lider, onu, Güney Kore ve İspanya izliyor ve ülkemiz de dünya dördüncüsü. Avrupa'da da İspanya'nın ardından ikinci sıradayız.

Halihazırda, ülkemiz sera alanlarının yaklaşık % 40'ı Antalya’da bulunuyor. Bu kentimizde ilk seracılık 1940'larda başlamış. Antalya'yı Mersin (% 25), Adana (% 15),  Muğla ve  Samsun takip ediyor. İzmir'in payı % 2,5.. Ülkemizin örtü altı (sera) yıllık üretimi 10 milyon tonun üzerinde.

Seracılıkta en büyük işletme giderinin ısıtma olduğu düşünüldüğünde, ülkemizin jeotermal potansiyeli dikkat çekicidir. Ülkemiz jeotermal kaynaklar bakımından dünyada 7., Avrupa’da 1'inci sırada yer almakta. Bu zenginlik, avantaja dönüştürülerek jeotermal kaynak sahalarının yakınlarında sera yatırımlarına hız verilmesi ciddi öneme haiz bir konu olarak görülmekte. Jeotermale ek olarak, modern seracılık bağlamında halen 15 bin dekar alanda yaptığımız topraksız tarım tekniğinin de giderek yaygınlaştırılması, ülkemiz adına stratejik bir hamle olacaktır.

İzmir de jeotermal kaynakları, mikroklima özellikleri ve 5 milyonluk bir nüfusun yaşadığı  pazara yakınlığı düşünüldüğünde ciddi bir seracılık potansiyeli taşımakta.