Yazmak, düşünmenin, algılamanın, anlamanın, kavramanın yazıya dönüşüp farklı eylem boyutu kazanması bir bakıma.

Tüm yazınsal ürünlerin insana, yaşama dokunuşu, yapılanması dikkat çeker. Siyasal erk, tarihler boyu düşüncenin biçimlendiği, somutlaştığı yazılı ürünlerden, düşünsel eylemlerden ürkmüştür.

Tarihin çöplüğüne bakınca insanın içini acıtan olayları anımsarız. Kitaplar yakılmış, gazeteler kapatılmış, nice yazın emekçisi insan hapislere atılmış, işkence görmüş, sürülmüş, yaşamları karartılmış! 

Örnekleri çoğaltmak olası. 1940’lı yılların toplumcu gerçekçi, seçkin, üretken, devrimci şairleri, yazarları daha bir yoğun yaşamıştır bunu.

Anımsayın Nâzım’ı, Hasan İzzettin Dinamo’yu, Enver Gökçe’yi, Şükran Kurdakul’u, Ahmed Arif’i, Rıfat Ilgaz’ı, Attila İlhan’ı, Ömer Faruk Toprak’ı, A.Kadir’i, Hasan Hüseyin Korkmazgil’i…

Çağdışı, baskıcı yönetimlerin, siyasal erkin korkulu düşleri olmuştur yazılı, basılı ürünler.

Yazan insan; araştıran, inceleyen, irdeleyen, toplumsal duyarlılıkları farklı olan, elini taşın altına koyan, yönlendiren, karşı duran, suya sabuna dokunan insandır.

Suya sabuna dokunmak, önce temiz olmanın somut anlatımıdır. Suya sabuna dokunmak ironi, mecaz, eğretileme bağlamında ise yiğit davranmanın, sorumluluğun, bilinçli, tutarlı davranmanın anlatımıdır elbet.

Yıllar önce şair Celal Vardar (1916-1991) Marifet adlı şu üç dizelik şiirini de yüzlerde salt gülümseme yaratmak için yazmış olamaz: “Suya dokunmazmış / Sabuna dokunmazmış / Pise bak”.

Suya, sabuna dokunmayanın, temiz olmaya da hakkı var mı? Şair bu dizeleri yaşadığı kirlenmelerden etkilenip, kafada soru işaretleri yaratmayı, ironi yapmayı ne güzel becermiş. Bu özellikleri “marifet” sayanlara da yanıt vermiş  o zaman.

***

Yazının gücünü kavramak derken, suya sabuna dokunmak derken, Osman Akbaşak dostumu anmaz mıyım hiç?

"Milli Mücadele'de Beykoz" üçlemesi diye adlandırdığı Ağababa, Şafak Baskını, Güneşe Doğru romanlarıyla hızlı bir giriş yaptı yazın yaşamına Akbaşak.

Bitmedi; Arkeopark İzmir'de Düş Yolculukları alt başlığıyla 8500, Güneşe Doğru - Aristonikos İsyanı romanlarıyla çıktı okurlarının karşısına. Barışın Renkleri romanıyla ortak duyarlığımız savaşa karşı oluşun, barışın, sevginin gücünü yansıttı bize.

Bir inşaat mühendisi de olan, çevreye duyarlığına, doğa dostluğuna da tanık olduğumuz Akbaşak, şimdi de Sular Çekilirken (*) romanıyla esenledi okurlarını.

***

Depremde yaşadığı evden yaralı kurtulan inşaat mühendisi Kemal’in doğup büyüdüğü kasabasında yaşanan su sorununa odaklı olaylar… Yanlış sulama yöntemleri, bilinçsiz açılan derin kuyular, küresel ısınma, göller ve derelerde su çekilmeleri…

Fotoğrafçılığı, görsel çalışmaları, dernekçiliği, müzik uğraşısı, öyküleri, romanları ile gün 24 saat çalışan, üreten, koşturan Osman Akbaşak.    

“Sular Çekilirken” romanında insan ve doğa ilişkisini, yaşam kaynağı suyun değerini, göllerden, nehirlerden, kuyulardan sular çekilirken yaşanacak tehlikeleri, kendine özgü dili, anlatımı ile işlemiş. Üstelik çözüm önerilerini duyarlı, sorumlu, bilinçli bir yurttaşın sesiyle de sunmuş okura, kamuya.

Akbaşak’ın şu sözlerini de paylaşmamak olası değil.

“Bugün kuraklıktan değil, masmavi göllerimizden, uçsuz bucaksız ormanlarımızdan, insanların deprem korkusu olmadan yaşadıkları kentlerden, dere yataklarından uzak, güvenli köylerden söz etmek isterdik.

Çocukluğumda olduğu gibi, dünyanın kendi kendine yeten ülkelerinden biri olmak isterdik. Kentlisi kentinde, köylüsü köyünde mutlu olsun isterdik.

Sevgili ülkem, bizi bağışla…”

(*) Sular Çekilirken, Osman Akbaşak romanı, Duvar Y. Ekim 2021, 224 s.