Nurullah Ataç bir süre “tilcik” demeyi yeğledi; ancak başarılı olamadı. Sonra Melih Cevdet Anday sözden gelerek “sözcük”ü kullanıma soktu. Şimdi sözcük dilimize yerleşti, sevildi, yaygınlaştı.

Arı-duru Türkçe olan tüm sözcükleri seviyorum. Olabildiğince kullanıyorum, yazıyorum. Türkçemize egemen olan, saldıran sözcükleri bilgiçlik taslar gibi kullananlara da yakın duramıyorum.

***

Televiyonlarda, gazetelerde, dergilerde doğu ve batı kaynaklı sözcükler yeniden kullanıma açılıyor. Birçok yazarın, şairin de Türkçe sözcük kullanımında özenli davranmadığını gördükçe sıkılıyorum. Günlük konuşmalarda, görüşmelerde, söyleşilerde Türkçe sözcük kullanımının da yetersizliği gözümüzden kaçmıyor.

Geçmişte Bülent Ecevit’in, Ahmet Necdet Sezer’in Türkçe kullanımına ne denli özen gösterdiklerini unutmak olası mı? Oysa bugün siyaset, siyasal erk dilinde arı-duru Türkçe kullanımının yetersizliğini, boş vermişliğini de üzüntüyle izliyorum.

Kimi okumuşların, aydın geçinenlerin, hatta bilim insanlarının konuşurken araya az ya da çok yabancı kaynaklı sözcükleri kullanmaları dikkatten kaçmıyor. Gençler arasında özentiyle, bilgiçlikle, biraz da bilinçsizce batı kaynaklı sözcüklere eğilim göstermelerine şaşırıyorum.

Hele şu “performans” sözcüğüne ne demeli? Sanki Türkçeymiş gibi dilimizi yağmaladı! Sanki onu karşılayan başka sözcüğümüz yok gibi! Onun yerine tümcenin akışı içinde “başarım, verim” gibi sözcükleri kullanamaz mıyız?

Kimi batı kaynaklı, söylenişi, yazılışı zor olan sözcükleri de dilimizden atamıyoruz. Formasyon, dezenformasyon, trend, konsept, inovasyon, motivasyon, fonksiyon, ambiyans… Say say bitmez. Bu sözcüklerden bir kaçının Türkçe karşılıklarına bakalım bir de.

Formasyon yerine “biçimlenme, yetişim”, dezenformasyon yerine “bilgi çarpıtma”, inovasyon yerine “yenilik, yenilikçilik”, konsept yerine ”anlayış, kavrayış, düzen”, interaktif yerine “etkileşimli”,  ambiyans yerine “hava, ortam”, trend yerine “eğilim”, motivasyon yerine “isteklendirme, güdüleme”, fonksiyon yerine “işlev, görev” sözcüklerini kullansak, daha anlaşılır, daha arı-duru bir Türkçe kullanmış olmaz mıyız?

Dünyayı sarsan, kırana sokan koronavirüsle birlikte çok sayıda yabancı sözcükle buluştuk! Oysa , “pandemi” yerine “salgın”, “pik” yerine “doruk”, “entübe” yerine “solunum”, “immün” yerine “bağışıklık”, “pnömoni” yerine “zatürre”, “filyasyon” yerine “türevi, türevsel”, mutasyon yerine “dönüşüm, değişim”, semptom yerine “belirti” sözcükleri daha anlaşılır değil mi?

Önceden computer diye zorlandığımız iletişim aygıtının yerine bugün herkes rahatlıkla bilgisayar sözcüğünü kullanıyor. Aynı rahatlığı, akışı internet için sağlayamadık. Bilgisunar diyenin yüzüne yaban yaban bakıldığını biliyorum.

Bilgisayar kullanan çocuklar, gençler, yetişkinler sözlüklere, yazım kılavuzlarına ve ansiklopedilere bakmaya üşeniyorlar. Sözcüklerin anlamını aramak için sözlükleri kullanmak yerine Bilgisunar sayfalarında dolaşıp duruyorlar. Hadi onu yapsınlar da hiç olmazsa daha Türkçe sözcük kullansalar ya!

***

Bilgisayar, telefon gibi iletişim teknolojileri (uygulayımbilim) ile dilimize yerleşen yabancı kökenli sözcükleri kullanmak konusunda yarış içindeler sanki.

Yabancı sözcük özentisi her geçen gün artıyor. İnsanların severek yaptıkları iş deyince hobi sözcüğünü anımsadım. Bu yabancı sözcük yerine Türkçe “uğraşı, düşkü, düşkünlük” karşılığını neden kullanmıyoruz?

Yine bilgisayarın dilimize yerleştirdiği; on-line yerine “çevrim içi”, off-line yerine “çevrim dışı”, multimedya yerine “çoklu ortam” sözcükleri daha güzel, daha anlaşılır olmaz mı?

Hadi öyleyse sözcükleri Türkçe sevelim.