Sokak köpekleri uzun zamandır üzerinde konuşulan ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan, tabiri caizse sürekli olarak halının altına süpürüldüğü için görülmeyen ama varlığını sürdüren, toplumsal bir yara. 

Geçenlerde sayın Destici’nin söyledikleri ile tekrar gündem olan bu konunun üstünde  bugün yaşadığım bir olaydan da bahsederek durmak istiyorum.

Sokak köpekleri ile ilgili olarak bugüne kadar pek çok şey yaşandı. Köpeklerin saldırısından kaçarken araç altında kalıp yaralanan mı ararsınız, sokak köpeklerinin saldırısında yerlerde sürüklenen kadın veya erkek mağdurlar mı ararsınız hepsi var. Hele hele geçenlerde sokak köpeklerinin saldırısında ağır yaralanıp ancak birçok ameliyat geçirdikten sonra sağlığına kavuşabilen bir yavrumuzun durumu gerçekten bu konunun acil çözüme kavuşturulmasını işaret eden olaylar. 

Tabii ki bunların yanı sıra, mahallenin bekçiliğini üstlenmiş, mahallelinin sevgilisi olmuş köpeklerimiz de var. Bunu da akıldan çıkartmamak lazım.

Ancak, ne kadar uysal olursa olsun, ne kadar herkesin bildiği tanıdığı köpek olursa olsun, bir veteriner arkadaşımın söylediğine göre birkaçı biraraya geldiğinde ve aralarından birisi herhangi bir nedenle bir objeye, bir kişiye saldırdığında sürü psikolojisi ile hepsi birden o kişi veya objeye saldırabiliyorlarmış.

***

Nitekim bu sabah benzer bir olay benim başıma geldi. Bu sabah da her sabah olduğu gibi  İzmir Kent Ormanı’na yürüyüşe gittim. Orada 20’ye yakın köpek yaşıyor. Ben Kent Ormanı müdavimlerinden olduğum için bunların hepsi beni tanıyor biliyor. Zaman zaman onlara kuru mama götürür beslerim. Bazen, bunlardan biri veya ikisi yürüyüş boyunca bana eşlik ederler. Ama bu sabah birden 5-6 tanesi yanıma geldi. Bir müddet havladılar, başlarını okşayıp korkmadığımı gösterince biraz sakinlediler. Ancak bir müddet sonra başka 4-5 köpek de havlamaları duyup bunlara katıldı. Etrafımda birden 10’dan fazla köpek birikti. Yeni gelenler de aralarına katılınca tekrar bir sinirlilik hali oluştu. İşin açıkçası korktum. Telaş etmeden yavaş adımlarla yakınlarda bulunan, orada çalışanların barındığı kulübeye yürüdüm. Allahtan birkaç çalışan oradaydı, onların yanına gidip durdum. Durumu anlattım. Yardım edip köpekleri uzaklaştırdılar, ben de yürüyüşümü yarıda kesip geri döndüm.

Çocukluğundan beri bahçede veya evde köpek beslemiş birisi olarak onların psikolojisini anlayabilmem ve ona göre davranmam bu durumdan hasarsız kurtulmamı sağladı. Hiçbir şey de olmayabilirdi veya bi rşeyler de olabilirdi.

***

Gelelim sadede. Sayın Destici’nin söylediği gibi bunları itlaf etmek tabii ki çözüm değil. Onlar bizim vazgeçilmez dostlarımız. Ama sokak köpeklerinin başıboş gezmesini ve bundan da daha önemlisi üreyip daha büyük bir sorun haline gelmesini de önlemek lazım. En önemlisi bunların tamamının hızla sahiplendirilmesi ve sahiplendirilemeyenlerin de kısırlaştırılması. Kısırlaştırılmayan her dişi köpeğin yılda 5 yavru verdiğini, 1 yıl sonra bu beş köpeğin 3’ünün dişi olup hamile kaldığını ve onların da beşer yavru verdiğini düşünün. 5 yılda kaç köpek edeceğini görmek gerek. Bir köpeğin ortalama 14 yıl yaşadığını kabul edersek geometrik dizi ile çoğalan bir popülasyonla karşı karşıya kaldığımız ortadadır. Bu hesap bir köpek için. Ya binlercesi için aynı hesabı yaparsak iş nereye varacak, varın siz hesaplayın. 

Ben de bir hayvanseverim. Ben de hayvan besledim. Onları sevmek, onları korumaktan, onları daha iyi şartlara kavuşturmaktan geçer.  Hayvanseverlere, belediyelere ve ilgili sivil toplum örgütlerine çok iş düşüyor.  El ele verip en uygun çözümü bulmak gerek.