Öğrenciydik ve insanca yaşanacak bir düzen istiyorduk. Kavga dövüş bizim işimiz değildi sadece ve sadece insanca bir düzen için gençlik heyecanımızla bağırıyorduk; “Tekelci burjuvaziye son!”.

Meğerse o günler iyi günlerimizmiş. Tekeleci burjuvazinin ağa babası yıllar sonra gelecek bir daha hiç gitmeyecekmiş. Ama şimdi bağıracak kimse kalmadı. Hatta en ciddi sorunlar bile alçak bir ses tonuyla ve “benim söylediğim” bilinmesin uyarısıyla yapılıyor. Çünkü korku var. Çünkü korku etrafımızı sarmış...

Epey zamandır tanıyordum. Güleç yüzle müşterilere hizmet eden biriydi. Çalıştığı mağaza Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış, cirosuyla övünen bir zincir marketti. Ev bütçesine uygun bulduğumda ben de alışveriş yapmaktan çekinmiyordum. Kasada sürekli sıra olurdu. Yani işleri hep iyiydi. Çok para kazanıyor olmalıydılar. Ama ben içeri girdiğimde ortalık sauna gibiydi... İlk önce klimaların bozuk olduğunu düşündüm. Sıcaklığın nedenini sorduğumda cevap netti; “klimaları çalıştırmamıza izin vermiyorlar” İşveren kendini düşünüyordu. Elektrik fiyatları anormal derecede artmış ve astronomik faturalar gelmeye başlamıştı. Klimaları iptal ederek ilk tedbiri almışlardı. Çünkü birazcık ekonomik kayıp bile çalışanlardan daha değerliydi. Üstelik bu işsizlik ortamında çalışmak için kapıda kuyruk vardı. E böyle bir ortamda onları düşünecek halleri de yoktu...

Terden sırılsıklam olmaş mağaza çalışanı durumu özetledi....

Abi öğleden sonra güneş tam karşıdan vuruyor. Kasalarda bir dakika durmak bile işkence. Ama çalışmak zorundayız. Üstelik bedenen çalıştığımız için kan ter içinde kalıyoruz. Sıcaklık yüzünden manav bölümündeki sebze ve meyveler kısa zamanda çürüyor. Yarısını attığımız bile oluyor. Paketli ürünler dolaplarda olduğu için şimdilik idare ediyor. Bütün bu çileyi askeri ücret karşılığında çekiyoruz. Mesai de almıyoruz. Ama ne olursun bunları benim söylediğim bilinmesin”

Yani kölelik düzeni geri döndü... Tekelci burjuvazi eziyor geçiyor. Çalışanın derdi büyük. Ama anlatamıyor. Anlatsa da kısık bir sesle ve kendini belli etmeden. Çalışanların sorunu üzerine bir şeyler yazdığımızda da savunma hazır; bunu bulamayan da var... Haklılar, fırsat bu fırsat...