Önümüzdeki süreç sanat ve sanatçı açısından ne anlama geliyor? En iyi yanıt nasıl verilir derken, harfler kendiliğinden sıralanıverdi. “Uzun kış”tan başka, sanatın yaşadıklarını ve yaşayacaklarını özetleyecek bilmem başka bir tanım olabilir mi? Sorun pek çok açıdan irdelenmeye ve çözüm önerilerine ihtiyaç gösteriyor.

Ödenekli, devlet ve kapitalizm destekli ya da kurumlara eklenmiş biçimde yapılan amatör-profesyonel işleri bir tarafa bırakıp, soruna “emek-para-ekmek” diyalektiğiyle yaşayan ödeneksiz ya da desteksiz profesyonel yapılar açısından yaklaşmaya çalışacağız. Bireysel sanatları da, şimdilik dışarıda bırakacağız. Bu sınırlama zorunluluğu bile, ne kadar ciddi ve dallı budaklı bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor.

Sanatın estetik ve düşünsel bir eylem alanı olduğunu, yaşamdan alınanın bu süzgeçlerden geçtikten sonra ve o sanat dalının gereğince yaşama iade edildiğini yeterince yazdık. Bu eylemin niteliğini belirleyen şeyin de, sanat emekçisinin duruşu olduğunu ısrarla vurguladık. Sanat adına her türlü herzenin ve figürün kamuya dayatıldığını, yapmaya çalıştığımız tanımın taammüden gözden kaçırıldığını, bu durumun da en çok sanatı itibarsızlaştırmaya, şeytanileştirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürdüğünü, her fırsatta dile getirdik. Yinelemeye ve kısıtlı yerimizi işgal etmeye gerek yok. Dileyen eski yazılarımıza bakabilir.

Ne yazık ki sanat cenahından da bu saçmalığa hatırı sayılır katkıda bulunuldu, gemisini kurtaran kaptan anlayışıyla herkes kendine ve başta yerel yönetimler olmak üzere bir kapı bulmaya çalıştı, çalışılacaktır. Ayrı bir konudur ya, kimi yönetimler de popülizmin, medyatikliğin, belli adlar çerçevesinde kalmanın ve ertesi gün kes-yapıştır haberlerle günü geçirmenin kolaycılığına sığındı, sığınacaktır. Önümüzdeki süreçte de aynı fotoğraflarla karşılaşacağımızı ve çok ciddi tartışmaların yaşanacağını söylemek, herhalde falcılık olmaz.

Kuşkusuz merkezi hükümetin ve egemen kılınmaya çalışılan sanat algısının ötesine geçmek ve alternatif bir sanat iklimi yaratmak yerel yönetimler için kolay değildir. Böylesine bir duruş nasıl oluşturulur? Bunun ilk koşulu, o yerel yönetimin sanata dair manifestosu ve onu yerine getirecek kadrolarıdır. Bugün sanatın soluk almasında en önemli görev, sosyal sorumluluk bilinciyle davrandığını iddia eden yerel yönetimlere düşmektedir. İyi de bu nasıl olacaktır? Buyurun size bambaşka bir sorun daha.

Küresel salgın zaten kıyasıya yaşanan olumsuzlukları daha da ağırlaştırdı. Bizim Semih Çelenk’in deyişiyle “şahtık, şahbaz olduk!” Kör topal bulunan sanat mekânları kapandı, yanlış konan adıyla sosyal mesafe, bize göre “fiziksel uzaklık” zorunluluğu, özellikle sahne ve görüntü sanatlarının kolunu kanadını budadı. Aç karnına mehtap izlenmiyordu elbet. Tuzu kurular dışında, sanat emekçileri için medar-ı maişet motoru duruverdi. Sahne gerisi emekçileri, zaten çok tartışmalı olan ücretlerini alamadı. İnsan merak etmeden duramıyor, acaba topluluk sahiplerinden kaçı, emek yoldaşlarına yardımcı oldu, oluyor? Zar zor elde tutulmaya çalışılan sanat mekânlarının yazgısından, devlete ödenmesi gereken birikmiş vergi borçlarına, bu ağır fotoğrafın görünen ve görünmeyen birçok ayrıntısını da unutamayız. Sanat, yalnızca topluluk-izleyici arasındaki estetik-düşünsel ilişki değil, teliflerden işe tedarikçilik yapan piyasanın alacaklarına, hayli uzun ve geniş bir “geçim zinciri” oluşturur. Okuyup geçtiğimiz kamuoyuna açıklamaların, devlete ve ilgili kurumlara yapılan çağrıların satır aralarında asıl bu gerçekler yatmaktadır. Yani mesele yalnızca “oynamak” değil, nefes almak ve “yaşamak”tır.

Bu sonuç, sanata ve sanat emekçisine diş bileyenlerin ekmeğine yağ sürmüş, bir anlamda Covid 19 belası egemen sisteme “Düştün mü elime?” keyfini de bağışlamıştır. Bugün toplulukların –siz fişlenme deyin- kayıt altına alınmasından, ölçütleri muğlak devlet yardımı koşullarına, birçok dayatmanın Türkçesinin “Bana uyarsan yaşarsın” olduğunu söylemek de, büyük bir iddia değildir. İşin bir de sanat örgütlenmelerinin öngörü-hazırlık-davranma refleksi boyutu vardır ki, diğer pek çok sorunla birlikte bunu da tartışmak, önümüzdeki köşelere kalsın. Bu yazıyla, vahim bir cangıla giriş yapmış olduk diyelim.