Yerel seçimlere üç haftadan az bir sürenin kaldığı şu günlerde, yerel yönetimler - sanat ilişkisine değinmeyip de hangi konuya değineceğiz? İstanbul’da katıldığım bir toplantıya ilişkin izlenimlerle başlayayım. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun çağrısı üzerine, farklı disiplinlerden sanatçılar, Millet İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun “Kültür ve Sanatta Yeni Bir Başlangıç” buluşmasında bir araya geldi.

Taksim’de bir otelin salonunda yüze yakın sanatçının katılımıyla gerçekleşen buluşmanın iki sürpriz konuğu vardı: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Şişli Belediye Başkan adayı Muammer Keskin. Toplantının açılış konuşmasını yapan Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun Beylikdüzü’nde gerçekleştirdiği projelerden övgüyle söz ettikten sonra, “İmamoğlu’nun bu tarih ve kültür kentine ilişkin bir düşü var ve bu düşü gerçekleştireceğine inanıyorum” diyerek sürdürdü konuşmasını: “Sanatçı eleştirel kültürle beslenir, güce bağlılık göstermez; zayıftan, güçsüzden, hakkını arayandan yanadır. Baskılara direnen, rüzgara karşı yürüyen kişidir sanatçı”.

Ardından, İmamoğlu’nun projelerini dinledik. Yeni sanat mekanları, kütüphaneler, Sinema Evi, Gezici Tiyatro, Çocuk Kültür Merkezleri, yaşayan müzeler, sanat üretim ve eğitiminin yapılacağı Mahalle Evleri, Beyoğlu-Galata Kültür-Sanat-Turizm Projesi… “İstanbul’da kültür-sanat yoksulluğu yaşanıyor” diyen İmamoğlu’nun sanatın özerkliğine saygılı bir başkan olacağı izlenimini edindim. Nitelikli sanat etkinliklerine katılımın pahalı bir uğraş olmaktan çıkartılması, İstanbul’un dünyanın önde gelen festival kentleri arasına katılması, ‘Genç Kart’ sahiplerine sanat etkinliklerinde indirim sağlanması, ‘Kent Kültür Manifestosu’ ve Meclisi gibi hedefleri ve hayalindeki İstanbul’u tanımlamak için kullandığı üç sözcük dikkat çekiciydi: “Adil, yeşil ve yaratıcı kent”.

İmamoğlu, daha sonra bizlerin (Vecdi Sayar, Orhan Alkaya, Işık Öğütçü, Baha Boduroğlu, Bedri Baykam, Adnan Özyalçıner) konuşmalarını dinleyerek notlar aldı. Arkadaşlarımın konuşmalarını eksik yansıtabilirim endişesiyle, kendi konuşmamdan başlıklarla yetineceğim bu yazıda. Yerel yönetimin sanat-kültür politikasının tarafsız, şeffaf, hesap verebilir ve çok sesli olmasının gerekliliğini vurguladıktan sonra, yerel yönetimlerin sanat uygulamalarına ilişkin bazı eleştiri ve öneriler getirdim.

İdil Biret bir söyleşide, “Sanatçıyı ben yetiştiririm. Siz dinleyici yetiştirin” diyordu. Yerel yönetimlerin sanat kursları açmakta birbiriyle yarıştığını biliyoruz. Bu yararlı bir hizmet hiç kuşkusuz, ama daha önemlisi, sanat kültürünün yaygınlaştırılmasına, yani nitelikli dinleyici ve izleyiciler yetiştirilmesine yönelik hizmetlerdir bana kalırsa. İmamoğlu’nun projeleri arasında bu doğrultuda pek çok başlığın yer alması sevindiriciydi.

Halkın talepleri doğrultusunda bir sanat politikası oluşturmanın doğru bir politika olmayacağını, uzmanlığa saygı duyulması, popülizmden kaçınılması zorunluğunu, yerel yöneticilerin kültür bürokratlarını seçerken daha özenli davranmaları gerektiğini, sanat kurumları yöneticilerinin belirlenmesinde liyakatın önemini vurguladığım konuşmamda üstünde durduğum bir başka konu da, sanatta taşeron sorunu oldu. Projelerin yaratıcıları tarafından uygulanması gerektiğini, sanat işlerinde mümkün olduğunca ihaleden uzak durulmasının doğru olacağını belirttim.

Altını çizmeye çalıştığım bir başka başlık da, her zaman karşımıza çıkan ‘Çok amaçlı Kültür Merkezleri’ sorunu oldu. Çok amaçlı derken, hiçbir amaca doğru dürüst hizmet etmeyen merkezlerden kaçınılması ve İzmir’de olduğu gibi Sanat Merkezlerine yönelmek gerektiğini bir kez de bu toplantıda dile getirirken, toplantıya katılan tüm sanatçıların duygularına tercüman olduğumu biliyordum.

Buluşmanın kapanış konuşmasını yapan Canan Kaftancıoğlu, “Popüler olanın dayatıldığı günümüzde, kültür-sanat alanında derinlikli ve felsefi bakışa ihtiyacımız var” diyerek çok önemli bir ihtiyaca parmak basıyordu. Kaftancıoğlu, konuşmasını “31 Mart’a kadar umudumuzu yaygınlaştıralım” çağrısıyla sonlandırdı. Yerinde bir çağrıydı bu. Umutsuzluğa ve yılgınlığa karşı en etkili panzehir olan sanatın gücüyle yaygınlaştırabiliriz umudu… Gelecek yazımızı da kültür-sanat sevdalısı bir başkan adayının, Tunç Soyer’in projelerine ayırırız.