Otizm alanında kentte yıllardır süren sessizlik sona erdi. 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nde düzenlenen İzmir Otizm Yürüyüşü, uzun soluklu bir çalışmanın başlangıcı olacak

KEDİ -Kabul, Eşitlik, Dahil olma, İstihdam- Otizm Derneği’ni kurmaya karar verdiğimizde bu sayfa aracılıyla ilk müjdeyi vermiştik. Daha sonra kuruluşunu açıkladık. Kurulduğu günden bu yana da yoğun bir çalışma sürdürdük, çünkü kentteki sessizliğe karşın yapılacak çok iş vardı. Basın kuruluşlarına çeşitli röportajlar verdik, neden kurulduğumuzu, amaçlarımızı anlatıp, kentin ve ülkenin karar vericilerine çağrılar yaptık. 9 Eylül Gazetesi’ne hazırladığımız bu sayfada da çalışmalarımızın gidişatı hakkında bilgiler verdik. 


Kuruluş sonrası da yoğun süren bürokratik işlemler devam ederken Türkiye’yi üzüntüye boğan Kahramanmaraş Depremi meydana geldi. Dernek olarak, deprem bölgesinden İzmir’e gelecek aileler arasında otistik bireylerin bulunabileceğini öngörerek Otistik Depremzedeler İzmir Dayanışma ve İletişim Ağı oluşturduk ve eğitim ile psikoloji alanından gönüllülere çağrı yaptık. Bu çalışma ile kentimize gelen otistik birey ve ailelerine barınma dahil çeşitli alanlarla köprüler oluşturduk.


Ancak bir yandan takvim 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü’ne ve Nisan Farkındalık Ayı’na yaklaşıyordu. Yeni bir dernektik, ama otizmi böyle bir ayda kentte yine yalnız bırakmazdık. 


Önce, çocuklarıyla birlikte otizmi deneyimleyen annelerden, bu yolculuklarını kitaplaştıranlarla birlikte bir imza günü düzenlemeye karar verdik.  Moris Bencuya Özel Eğitim Uygulama Okulu’nun 3 Nisan’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen ‘FARKINDALIĞI BIRAK! FARK YARAT!’ etkinliğinin organizasyon komitesinde yer alıyorduk. Ama bu yeterli miydi? 

OTİZMLİYİ HAYATIN İÇİNE AL


Bir yürüyüş yapma fikri gelişti ve takvim yapraklarından elimizde kalan martın son iki haftasında organizasyonunu sığdırabildiğimiz bir yürüyüş düzenlemeye karar verdik. Adını da İzmir Otizm Yürüyüşü koyduk. Sloganımız da ‘Otizmi Fark Etmek Yetmez, Otizmliyi Hayatın İçine Al’ oldu. Basın bildirisini iki yetişkin otistiğin okuduğu yürüyüşümüz, iki hafta gibi kısa bir sürede organize edilmesine karşın büyük ilgiyle karşılandı. Yürüyüşümüze ilişkin basın yansımaları da oldukça iyiydi, sesimizi duyurmayı başarmıştık. Evet, metni biz hazırladık, iki yetişkin otistik gencimiz okudu, ama biz onlara kendi açıklamalarını yazıp okuyacakları öz savunma yolunu da açmak amacındayız. 
Bu ülkede ve kentte yaşanan otizme dair sorunları, karar vericilerin yapabilecekleri konularındaki çözüm önerilerimizi daha da yükselecek bir sesle haykırmaya,  söylenmeyenleri söylemeye devam edeceğiz. Çünkü KEDİ Otizm Derneği tam da bu amaçla kuruldu. Oturduğumuz masalarda, karşılıklı güzellemeler yapmak yerine, otistiklerin haklarını savunmak birincil sorumluluğumuz. Bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin tek başına bu yolda bir başarı gösteremeyeceğinin bilinciyle, otizm camiasındaki her aktörü bize katılmaya davet ediyoruz. Bu arada, 2 Nisan 2024 gününü ajandanıza şimdiden not edin. 2’nci İzmir Otizm Yürüyüşü’nde bizlerle birlikte, yan yana, omuz omuza yürümeye davetlisiniz. 

MUSTAFA’NIN EĞİTİM MÜCADELESİ


Olay Denizli’de geçiyor. Bir baba, çocuklarından biri bedensel engelli bir diğeri otistik. Çocuklar aynı bahçeye açılan okullarda eğitim alıyor. Baba da aynı bahçede yer alan anaokulunda çalışıyor. Böylece eğitim saatleri içinde her iki çocuğuna da gereken desteği verebiliyor. Eğitim yılı böyle başlamış ve sürerken, ikinci dönemin başlamasıyla birlikte sorunlar baş gösteriyor. Okul içinde akülü tekerlekli sandalye kullanan, spina bifida nedeniyle bendensel engelli 14 yaşındaki Mustafa’nın eğitim hayatı sekteye uğratılıyor. 


Babanın çalıştığı anaokulunda kalan sandalye, eve götürülüp getirilemediğinden okulda şarj ediliyor. Ancak Ocak ayı başında anaokulunun müdürü akülü sandalyenin okulda şarj edilmesinin kamu zararı oluşturduğunu söyleyip sandalyenin şarj edilmesine engel olmaya karar veriyor. 


Aile, bu duruma sessiz kalmıyor ve 5 Ocak 2023 günü savcılığa şikayette bulunuyor. Şikayetten haberdar olan müdür, baba hakkında sürekli sıkıntı çıkardığı iddiasıyla, okuldan gönderilmesi için imza topluyor ve baba Milli Eğitim Bakanlığı personeli olmasına rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Halk Kütüphanesi’nde görevlendiriliyor. Farklı bakanlıklar olduğu için bu usulsüz görevlendirmeye sendika aracılığı ile yapılan itiraz olumlu sonuçlanıyor. Ama baba çocuklarının eğitim aldığı okuldan uzakta başka bir okula görevlendiriliyor. Mustafa’yı okula götürüp getiren kişinin baba olması nedeniyle de bu görevlendirme ile Mustafa’nın okula gitme şansı ortadan kalkıyor. 
Bu süreçte aile İlçe Milli Eğitim Müdürü Kaymakamı ile görüşmeler yapmış, ancak kaymakam tekerlekli sandalyenin okulda şarj edilmesi için “Elektriği kullanmanız yasak” yanıtını vermiş. 


Baba görevli olduğu anaokuluna iade edilmesi talebine ilişkin müfettiş incelemesi sonrasında, aileye teslim edilen yazıda, babanın eski çalıştığı okula dönmesinin eğitimi olumsuz etkileyeceği ifade edilmiş ve Mustafa için servis imkanı sağlanacağı belirtilmiş, ancak servis hizmeti halen sağlanmamış.

‘ÜSTÜN YARARI GÖZETİLMEDİ’


Mustafa ile yaptığı görüşmede, inceleme sürecinde Mustafa’nın daha fazla endişeye sürüklendiği, ifadesi alınırken yanında kimse olmadan “güvencesiz” bir ortam yaratıldığı ve   istemediği halde yönlendirme ile sorulara yanıt verdiğini tespit eden Sosyal Hizmet Uzmanı Ayşe Sarı, yapılan incelemenin çocuğun üstün yararı dikkate alınmadan yürütüldüğü iddiası ile Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK) başvuru yapmış. KDK’nın, Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği karar metninde, mevcut durumda çocuğun halen okula gidemediği göz önüne bulundurularak bu iddianın araştırılması; “Ayrıca, çocuğun halen okula erişim sürecinin ve okul içindeki mobilitesinin kolaylaştırılması için gerekli olan her türlü önlemin alınarak çocuğa güven verilmesi; çocuğun yaşadığı süreçten olumsuz etkilenme ihtimaline yönelik ihtiyaç duyduğu desteğin tespiti konularında okul yönetimi ve okul rehberlik birimi tarafından vaka odaklı çalışılması ve başvuru ile ilgili bugüne kadar hazırlanan ve hazırlanacak olan her türlü raporun ekleri ile birlikte Kurumumuza iletilmesi….” ifadeleri yer almış. Öte yandan Mustafa’nın babası da çocuğuna ve kendisine yapılan bu ayrımcı uygulamalar karşısında sorumlular hakkında “ayrımcılık yasağının ihlal edildiği” iddiası ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) başvuru yapmış. Sağlık Hizmetleri Sendikası Engelliler Komisyonu Başkanı Ayşe Sarı, Mustafa ve ailesinin yaşadığı sürecin anayasal haklara ve Türkiye’nin imzacısı olduğu özellikle Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu vurguluyor.

KAMUOYU BİLDİRİSİ İMZALANDI


Sarı’nın çağrısıyla 149 sivil toplum örgütü ve aktivistin oluşturup imzaladığı kamuoyu bildirisinde, Mustafa’nın makul düzenlemenin reddi ile ayrımcılığa uğradığı, eğitimden yoksun bırakıldığı, akademik ve sosyal gelişimi artırıcı ortamdan uzaklaştırıldığının altı çizilerek, “Mustafa’nın, kişiliğinin, yeteneklerinin, yaratıcılığının, zihinsel ve fiziksel becerilerinin en üst derecesinde gelişimi engellenerek onun ‘özgür bir toplumda var olma hakkı’ ihlal edilmiştir” ifadelerine yer veriliyor. Engelli bir çocuğun eğitim hakkının korunması için tüm sorumluları göreve çağıran bildiride, Mustafa’ya yapılan ayrımcılığın ve aileye yönelik hukuksuz işlemlerin durdurulması istenerek, “Süreç içinde KDK ve TİHEK başvurusu yapılması ve ailenin hak ihlalinin sona erdirilmesi ile ilgili girişimleri ve çabaları; aileyi her türlü riske açık hale getirmiştir. Süreç oldukça yıpratıcıdır ve aile, duygusal ve psikolojik yönden ağır bir biçimde yıpranmıştır. Bu nedenle bizler, çocuğun ve ailesinin yanındayız” deniliyor.