Engelliler, yaşamın içinde eşit haklarla yer alabilmek için engel olarak tanılanan durumlardan daha çok yapılmayan uygun düzenlemeler ve toplumsal önyargıların yarattığı 'engel'lerle mücadele ediyor

Hak temelli çalışmalar yapan engelli aktivistler ve sivil toplum örgütleri yıllardır çeşitli nedenlerle bir türlü çözüme ulaşmayan sorunların oluşturduğu ve büyük bir yığın haline gelmiş gündem maddeleriyle uğraşıyor. Bakım merkezlerinin içler acısı durumu, bu yığından sadece biri ama belki de en önemlisi. Çünkü bir çok engel grubunda ömür boyu bakım desteği gereken bireyler bulunuyor ve bu bireylerin bakımı devletin sorumluluğundayken daha çok ailelerin sorumululuğuna verilmiş durumda. Bakım merkezlerinde şu ya da bu nedenle kalan engelliler ise, insanca yaşama uygun olmayan uygulama ve koşullarlarla karşı karşıya. Bakım merkezleri konusunu bir önceki, “Yağmur adamlarımız tehlikede” başlıklı yazımda da işledim. Ancak haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Kalorifer peteğine bağlanmış bir bireyin görüntüleri geçtiğimiz iki hafta içinde ortaya çıktı. Bir de özel bir bakım merkezi personelinin dolandırıcılığı eklendi tüm yaşananlara. 

2-35

MERKEZDE DOLANDIRICILIK

BirGün Gazetesi’nden İsmail Arı’nın haberinden öğreniyoruz ki; Erzurum Özel Güzide Bakım Merkezi’nde yaşanan dolandırıcılık olayı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın raporlarına girdi. Bakanlığın 2021 yılına ait raporunda sayılan ve 320 kişi kapasiteli bakım merkezindeki yolsuzluklar dudak uçuklatıcı cinsten. Engellilere ait olan iğne ve ilaçların sağlık personeli tarafından anlaşmalı eczanelere satılmasıyla gelir elde edilmesi, devletin engelli için ödediği bakım ücretinin usulsüzce bakım merkezi ihtiyaçları için harcanması, temizlik personelinin fiş toplayarak engellilere ait olmayan harcamaları harçlık defterine işlemesi, bir sağlık personelinin merkezin yakınına market açıp, engelli bireylerden siparişler alıp, ürünleri iki katı fiyatla satarak engelli harçlıklarından menfaat sağlaması raporda yer alan bulgular. 

Bu iki olay da eski tarihli. Öyle görünüyor ki, üç hafta önce yaşanan olayın ardından, üstü örtülen bu bilgiler, birileri tarafından kamuoyunun bilgisine sunuldu. Kamuoyu da gerekeni yapacak, bir iki gün olayları konuşacak, sonra derin bir sessizliğe gömülecek. Oysa bu sorun kökten bir çözüm bekliyor. 

3-24

DENETİM GİBİ DENETİM

Medyaya yansıyan görüntüler ve bilgiler dışında oralarda neler oluyor bilmiyoruz, kapalı bir kutu. Bu kutuyu açmak gerek. İster özel, ister devlete ait bakım merkezleri, sadece olaylar patlak verdiğinde değil, programlı ve düzenli bir şekilde denetlenmeli. Denetim ekibi, bu merkezlerden sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yanısıra ilgili olabilecek tüm bakanlıkların personelinden ve en önemlisi de ilgili sivili toplum örgütleri temsilcilerinden oluşmalı. Laf aramızda sorumlu bakanlığın personelinden, bakanlığın çalışma konularının çok geniş olması nedeniyle hangi birine yetişecekleri konusunda bir şaşkınlık içinde olduklarını duyuyor ve görüyoruz. Haksız da sayılmazlar. Çocuklar, kadınlar, aile, yaşlı, şehit aileleri, engelliler, her şey bu bakanlığın içinde toplanmış. Yeri gelmişken engellilik alanında yolunda gitmeyen işler için özel bir bakanlık şart. Koordine olunamadığı ve hizmetlerin aksadığı aşikar çünkü. Fiziki alt yapı, personel yetkinliği, güvenlik, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri düzenli olarak denetlenmedikçe ve yaptırımlar uygulanmadıkça, ne var olan sistemin sağlıklı olması mümkün ne de güncellenmesi. 

4-15

Twiter’dan haber var

İyi ki şu Twitter var! Siyasi partilerin olmayan, deklare edilenin de göstermelik olduğu engelli politikaları sonucunda, bildiğiniz gibi son seçim sonucunda da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde engelli temsiliyeti sağlanmadı. Aktivistler ve sivil toplum örgütleri, sosyal medyadan sesini duyurmaya çalışıyor. Twitter bu anlamda bir alan sağlıyor. İş ki gönderi dikkat çekebilsin! Twitter’da takip ettiğim Çağlar Karsantı da bu çaba içinde olan engelli bir birey. Geçtiğimiz hafta araştırılarak sonuca ulaştırılması gereken bir iddia paylaştı. Çağlar beyin tweet'ini aynen kopyalayarak paylaşıyorum. Birilerinin duyması için katkı amacıyla: 

“Cevap bekleyen sorular

Depremin üzerinden üç gün geçmeden kamu ihale kanunuyla oynayanların amaçlarının ne olduğu o dönemin koşuşturmasında çok fazla belli olmadı fakat üzerinden altı ay geçip hukuki süreç başlama aşaması dolduktan sonra ortaya çıkan bilgiler öyle gösteriyor ki deprem halk için yıkım ve yok oluşken onlar için deyim yerindeyse yeniden doğuş olmuş. 11 ili etkileyen bu depremde kimler ne kadar zarar gördü? Kim öldü kim yaşıyor? Ve bundan sonra hangi koşullarda yaşıyorlar analizi yapılmadan kolları sıvayıp yeni usulsüzlükler derdindeler. Onların yeni usulsüzlüklerine geçmeden önce şuraları hatırlatmakta fayda olduğunu görüyorum. Deprem bölgesinde ne kadar engelli birey yaşamaktaydı? Deprem öncesinde engelli bireylere yönelik sağlıklı bir nüfus analizleri olmadığı gibi sonrasında da böyle bir dertleri olmadı.

Ama amaçları engelli bireyler üzerinden vurgun yapmak olunca, depremzedelerin kaldığı hastanelerde kabataslak ele geçirilen rakamlarla ihale usulsüzlükleri hazırlamak hiç de zor olmamış gibi görünüyor. Mesela açık konuşacak olursak, depremde medikal ürünleri enkazda kalmış olanlar veya deprem nedeniyle engelli konumuna gelmiş olanlar için medikal ürün tedariki amacıyla ihaleler açılmakta. Tabi şimdi diyeceksiniz ki burada ne kötülük var? Gayet sosyal bir devletin yapması gerektiği gibi zarar görenlere zararları onarılmaya çalışılmış.

Evet uzaktan bakıldığında öyle duruyor. Ama işin iç yüzü hiç öyle değil. Çünkü devletin kasasından 100.000 Türk Lirası değerindeki tekerlekli sandalye için ihale yoluyla 500.000 Türk Lirası gibi bir rakam çıkarılması gibi bir olasılık varsa, hiç de masum olmadığı ayan beyan ortada.

Üstelik burada nedense medikal ürün tedarik edilecek ihtiyaç sahibi sayısı da üç haneli rakamları geçmiyor. Evet şaşırtıcı değil mi? 11 ili etkileyen bir depremden bahsediyoruz. Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan bir bölge. Ama ne ilginçtir ki yapılan  hesaba göre 10 milyon nüfuslu bir bölgeden deprem nedeniyle engelli konumuna gelmiş olanları da hesaba katarsak sadece üç haneli rakamlar çıkıyor. Yani bu demek oluyor ki depremzedelerin kaldığı hastanelerden elde edilen rakamlara göre, depremden etkilenen engelli sayısı 1000 kişi bile değil.

NEDEN BİN KİŞİYE?

Sağlık Bakanlığı daire başkanı imzası ile medikalcilere son teklif verme süresi 10 Temmuz 2023 olan gönderilen ihale mektubu nedir? Sağlıklı olmayan analiz çalışmalarınıza göre deprem bölgesinde bulunan engelli nüfusu 1 milyona yakınken, neden medikal ürün tedariki yapılacak olan engelli sayısı bin bile değil? Depremzedelerin kaldığı hastanelere tedarik edilecek olan medikal ürünlerle ilgili ihale sözleşmesi Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri tarafından neden medikalcilere zorla imzalatılmaya çalışıldı? İhale neticesinde medikal ürünler neden normal fiyatının beş katı fiyatına tedarik ediliyor? Madem devletin kasasından normal fiyatının beş katı fiyatına medikal ürün tedarik edecek kadar para çıkabiliyor, o zaman neden yıllardır engellilerin temel yaşam gereksinimi olan medikal ürünlere devlet desteği sağlanmadı? Savaş halinde engelli konumuna gelenlere gazi adı altında kayıtsız şartsız sosyal destekler sağlanırken, engellilikten aynı oranda etkilenen ama savaşta değilde fiziksel farklılık nedeniyle engelli konumuna gelmiş olan engellilere aynı sosyal destekler sağlanmadı? Buradaki eşitsizliği giderebilmek için hangi sosyal politikanızı uygulamayı düşünüyorsunuz?”

Sizce de bu soruların ve cevaplarının yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi değil mi? Tatilden dönünce belki! Belki bir gün!