Koronavirüs…

Geçen haftaki yazımın son satırından, okumakta olduğunuz yazımın şu ilk satırına kadar

koronavirüs dışında gelişen yeni konularından birini araya sokuşturmayı düşünmedim…

Demokles’ in kılıcı misali başımın üstüne astığım “TAÇ”la yatıp, taçla kalktım!..

Güzel yurdumun güzel insanları, duyarlı çoğunluk gibi davranıp, evimde kalmayı tercih

ettim…

Taç güzeldir, taç kıymetlidir; ama “evlerden uzak olsun!” dedim ve de evrensel “14 gün

kuralına” uydum. “Evim evim, güzel evim” tekerlemesini mırıldanarak dışarıya adım atmamaya çalıştım…

Ha sahi! “Tacı da nereden çıkardın?” demeyin!

Taçları, artık tüm insanlığın düşmanı olarak, adı ile sanı ile mikroskopların altından bizlere o masum görünüşlü, melek yüzüyle (!) bakan Koronavirüs adındaki bir canavar olarak

düşünüyorum!

***

Kamu görevlisi ve bazı kurumlardakiler gibi evden (Home ofice) çalışıyorum…

Evet, bu yazımı home ofisimden “maskeli hayata” uyum sağlayarak yazdım.

İzole edilmiş hayatımdan sadece eşimin mücbir bir göz ameliyatı ve de lüzumlu ihtiyaçları

için “maskeli alış verişe” çıktığımı da itiraf etmeliyim…

Cadde ve sokaklar sanki “3’üncü Dünya Savaşı”na tanıklık edercesine boş ve siren sesini

bekler (!) gibi ürkütücü idi…

Tiyatro, sinema, restoran, spor alanları, eğlence yerleri, hatta bizim İzmir Gazeteciler Cemiyetimizin buluşma noktası olan Karataş’taki Gazeteciler Lokalimiz de geçici olarak kapanmış bu mekanlar arasındaydı.

Batı’nın güzel kızı İzmir’imin “İmbat kokan” Kordonboyu, caddeleri, ışıltılı sokaklarında bile

kol kola, sarılıp dolaşan mutlu insan manzaralarının yerini, birbirlerine mesafeli, kuşku ile dolaşanlara bırakmış hissini veriyordu…

İnanın; böyle bir manzara karşısında, İzmir Körfezi’nin serin sularından Koronavirüs canavarının SAT komandoları gibi çıkıp, masum insanların üzerine atlayarak hayattan koparıp alacağı

korkusunu yaşadım dersem, lütfen beni ayıplamayın!

***

Çin’den yola çıkıp, Ortadoğu’daki sınırdaşlarımızda, bundan da önemlisi Avrupa ve Amerika’da ciddi can kayıplarına neden olan, daha doğrusu “dünyayı esir alan canavar” bizi teğet geçti derken, üstelik tüm önlemlere rağmen, kapımızı çaldı ve 200’e ulaşan vaka arasından biri 89,

diğeri 61 yaşında iki vatandaşımızın hayatla bağını kopardı…

***

Şuraya kadar anlattıklarım, daha önceden çizilmiş dünya ile “ortak bir kaderin” hikayesi mi acaba? diye düşünmekten de kendimi alamıyorum…

Öyle ya; düşünce bir de bir kaderdir…

Bir şeyi daha samimiyetle itiraf etmek istiyorum; önce kendimden ve aile fertlerimden başlayıp,

tüm insanların sağlığı için, izole edilmiş hayatımın bu evresinde, evden (Home ofice) çalışmamın

ürünü olan bu yazımı bir “mengenede soluğum kesilinceye” dek yazdım.

Ülkece alınan bu tedbirler ve fedakarlıklar sonucunda sıkıştığımız bu mengenenin içinden kurtulacağımızın hayali ve düşüncesi ile yaşıyorum.