10 Kasım’da toprağa verdiğimizden bu yana, ardından çok şey yazıldı. Dahası da olacak, bilimsel çalışmalara konu edilecek, 88 yıllık bir ömrün hak edilmiş onuru gelecek kuşaklara aktarılacak. O bunu kitaplarıyla, yazılarıyla, işleriyle, sözü ve duruşuyla kanıtlayarak başardı ve kalıcılığı yakaladı. Prof. Dr. Özdemir Nutku’dan söz ediyoruz.

Bu ülkede tiyatro yapmak, anlamak ve onu yaşamla buluşturmak isteyen herkes, Prof. Dr. Özdemir Nutku durağında soluklanmak, bilgilenmek, donanmak, boy aynasında üstünü başını düzeltmek durumundadır. "Kalıcılık" işte tam da bunu başarabilmektir. 

 Kuramcı, uygulayıcı, eğitici, örgütçü, yurtsever… Nutku’yu anlatmak ve anlamak için, ana başlıklar bunlardır. Çevirmenlik, eleştirmenlik, edebiyatın değişik dallarında verimlilik gibi birçok alt başlığın yer alacağı incelemeler bize, hiçbir anı boşa geçirilmemiş bir yaşamın, aynı zamanda ülkenin ve yeryüzünün tanıklığıyla ve sorumluluğuyla donatıldığını gösterecektir. Elbette işe, birbirinden değerli yapıtlarını okumakla başlamak gerekir. Görülecektir ki, bu başlıklar birbirinden bağımsız ya da eklektik değil, tam tersi birbirini belirleyen, biçimleyen, destekleyen ve düşünceyle eylem arasındaki diyalektiği kanıtlayan unsurlardır. Bu belirlemeyi, “söylediğin yaptığına, yaptığın söylediğine uysun” ilkesiyle özetlemek de mümkündür. İşin bilimsel, düşünsel ve estetik boyutlarını konuşmak, bu yazının ölçüsünü aşar ve amacımız da bu değildir. Nutku’nun yaşam-sanat-bilim mücadelesinin, neleri işaret ettiğini anımsatmaya çalışıyoruz.

Gerçekçi ve toplumcu bir sanat anlayışıyla, batılı anlamda tiyatroyu tüm kuram ve akım toplamıyla bize aktarmak için durmaksızın üreten Nutku, yaşadığımız ülkenin gerçekleri, bireysel-toplumsal yapısı ve devlet sistemi, bu topraklara rengini düşüren geleneksel değerleri bilinmedikçe, “bilgi bohçası” gibi dolaşmanın hiçbir işe yaramadığını da anlatmıştır. Çağının tanıklığını dün ve yarın bağlantısını bilerek yerine getirmenin, bugünün sanatçısına düşen en büyük görev olduğunu anımsatmıştır. Sanatın, düşünsel-estetik-teknik bir bütünsellik taşıdığını, biri eksikse ortaya çıkan işin sakat doğacağını, örnekleriyle ortaya koymuştur. Onu Shakespeare’in dünyasından Anadolu’daki Köy Seyirlik Oyunlarına, Osmanlı Saray Şenliklerinden Geleneksel Türk Tiyatrosu örneklerine, Brecht’ten Muhsin Ertuğrul’a dolaştıran, tiyatrodan yola çıkarak, kültür ve uygarlık tarihimizle tanışmamızı ve yüzleşmemizi sağlayan şey, sanata dair tavrıdır. Bütün bunları ne liboş sanat bezirgânlarının, ne sanatı muhafazakârlık saçmalığına tıkıştırmaya kalkanların, ne de yaptığının-söylediğinin neye hizmet ettiğini bilmekten aciz aymazların anlaması olanaksızdır. Arkasından yapılan kimi değerlendirmelerin, bunlara değinememesinin nedeni budur. Biz buna, ömrümüzün ve kalemimizin yettiğince direnecek, Hocamızın kimliğinin ve mücadelesinin içinin boşaltılmasına, söz ve eylemlerinin bağlamından koparılarak sıradanlaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü duygusallık ile duyarlık arasındaki farkı da ondan öğrendik.

Nutku, bunları yalnızca söylemekle, yazmakla, anlatmakla yetinmedi. Bütün bunların akademik yapılanma, kurumsallaşma ve örgütlenme olmadan hiçbir işe yaramayacağını, yer aldığı, kurduğu ya da kurulmasına öncülük ettiği okullarla, örgütlerle, üstlendiği görevlerle ve son nefesine kadar sürdürdüğü “hocalığı” ile kanıtladı. Akademik kürsülerden kültür ve sanat mecralarına, bu ülke Özdemir Nutku’lara saygı ve minnet borçludur.

Böyle bir toplamla beni buluşturan, öğrencisi yapan ve 19’umda onunla tanıştıran yaşamıma teşekkür ederim. Hocam beni ve tüm öğrencilerini, yaşama, sanata ve insana dair bir meseleyle donatmış, ekmeğimizi veren altın bileziğimizi armağan edip “Haydi bakalım, sıra sizde” demiştir. İnanılmaz bir eğitici ordusunu toplayıp, yalnızca işimizi değil, olmazsa olmaz etiğini, sorumluluğunu ve duruşunu öğrenmemizi sağlayan Hocamı, gereğince anlatamadığımı biliyorum. Umalım ve dileyelim ki, yaşamımız ve ürettiklerimiz, onun emeklerine değsin.

Anısı, yapıtları ve mücadelesi önünde saygıyla, minnetle ve hasretle eğiliyorum. Ona bir yaşam borçluyum. Hak etmek de boynumun borcu olsun.