Şarkıcı Kıraç ara ara ortaya çıkıp böyle laflar eder.
Yine etmiş. Demiş ki:
"Şehirli kadın çocuk bakmayı geçtim evde kahvaltı bile hazırlamıyor. Kadınlar sanıldığı gibi duygusal değil. Boşanmalara bakınca bunu anlayabilirsiniz. Boşanan kadın 3 ayda toparlıyor kendini, boşanan adam ise darmaduman oluyor."
Ben şimdi sana boşanma sonrası erkeğin neden darmaduman olduğunu açıklayım.
Kadının şehirli olmasıyla alakası yok bunun.
Kadının çalışıyor olmasıyla da.
Kadının yeterince duygusal olmamasıyla da.
Dur, sondan başlayalım.
Kadın erkekten daha az duygusal değil. Kadın erkekten daha güçlü.
Erkekteki tek güç, kas gücü.
O gücünü de, kadının karşısında kendini acz içinde hissettiyse, kendini sözlerle ifade etmeyi beceremiyorsa hemen devreye sokuyor zaten.
Vuruyor, kırıyor, hakaret ediyor.
Bunu da güç sanıyor.
***
Elindeki tek güç, kendini kral koltuğunda zannettiği için etrafa saçtığı emirler ve gördüğü itaat.
Kadın evden gidip de koltuğu altından çekilince işte o zaman tam anlamıyla yere yapışıyor.
Evde çaydanlığın yerini bilmediği, çamaşır makinesini uzay mekiği sandığı,  acıktığında yumurta bile kıramadığı, ütüyü görünce korkup kaçtığı için...
Elinden hiçbir iş gelmediği için.
Çocukların okulu, her tür düzeni, tatil programları, eş dost görüşmeleri, evin çekip çevrilmesi her zaman kadının planlaması dahilinde  olduğu için...
Erkek yalnız kalınca sudan çıkmış balığa dönüyor.
Çünkü evden karısı değil, çocukların bakıcısı, evin hizmetçisi, mutfağının aşçısı gitmiş oluyor.
Ve tabii bedava seks de...
Kalıyor öyle sap gibi...
Hemen kendine yeni bir bakıcı arayışına giriyor.
Bulsa da, kendisi için devran yine hep aynı şekilde dönüyor.
***
Peki neden böyle oluyor.
Çünkü onlar 'analarının' oğluşu...
Prensi...
Dünyanın en yakışıklısı...
Altın kalplisi.
O analar oğluşlarını büyütürken sularını ayaklarına, yemeklerini doğrudan ağızlarına götürmezlerse ana olduklarını hissetmiyorlar.
Evde bir yumurta kırmayı, yarım paket makarna haşlamayı öğretme gereği duymuyorlar.
Çamaşır nasıl yıkanır, beyazlar renkliler nasıl ayrılır, bulaşık makinası nasıl çalıştırılır, göstermiyorlar.
Ne demek bir prensin kendi çamaşırını kendi yıkaması!
Odasını kendi toplaması?
Küçük kardeşine bakması...
Ve en önemlisi bir kadına saygı duymayı, bir kadını baş tacı etmeyi, bir kadını sevmeyi, bir kadını anlamayı öğretmiyorlar.
***
İşte bu 'analarının prensi' büyüyünce, kendilerinden 'aile reisliği' anlamında pek de bir halt olmuyor.
Hem kendisini bir kadının çekip çevirmesine ihtiyaç duyuyor hem de o kadına her türlü eziyeti de çektirmek istiyor.
O yüzden pek çok erkek, annesinin tam bir kopyasıyla evlenmek istiyor.
Kadınlar ise öyle değil işte.
Öyle el bebek gül bebek yetiştirilseler bile sofra kurmayı da öğreniyorlar, kendi başlarının çaresine bakmayı da.
Eğitimlerini tamamlayıp hayatlarını kendileri bir düzene sokunca da, o düzene bir erkeğin dahil olması veya çıkması onları çok etkilemiyor.
Kadın her türlü yoluna aslanlar gibi devam edip gidiyor.
Kendine baktıracak bir erkek aramıyor.
Arayan kadınlar da var elbet ama onların bu yazının konusuyla alakası yok.
Onların sıfatı ayrı.
***
Ha tabii Kıraç'ın aradığı türden kadınlar da var.
Eski tip kadınlar yani...
Erkeğinden önce kalkan, ona sürekli çocuk doğuran, çalışmayan, kocasına sonsuz itaat eden!!!
İşte onları da her sabah Müge Anlı'nın programında görüyoruz!
Muhafazakar, üretime katkıda bulunmayan, doğurgan, temiz, saf Anadolu kadınları!
Programı izleyenler ne demek istediğimi çok iyi anladı.