Sevgili okurlarım, 2024 yerel seçimleri, Türkiye siyasi tarihinde pek çok açıdan kritik bir dönüm noktası oldu. Yıllar sonra CHP’nin İstanbul’un pek çok ilçesinde zafer kazanması, sadece bir partinin yükselişi değil; aynı zamanda halkın demokratik yollarla verdiği güçlü bir mesaj olarak tarihe geçti. Bu ilçelerden biri de Gaziosmanpaşa’ydı. CHP adayı Hakan Bahçetepe yüzde 44 civarında bir oy alarak yıllardır AKP'nin kalesi olan Gaziosmanpaşa'da seçimi kazandı. Ancak halkın bu demokratik iradesi, 14 ay sonra gölgelenen ve kamuoyunda büyük tepki uyandıran bir gelişmeyle sarsıldı.
Hakan Bahçetepe’nin hukuksuzca tutuklanması ve ardından AKP’nin, seçimle kaybettiği Gaziosmanpaşa Belediyesi’ni “masada” yeniden ele geçirmesi, sadece bir siyasi partinin değil, Türkiye’de demokrasinin ruhunun da sorgulanmasına yol açtı. Çünkü mesele artık bir belediyenin yönetimi değil; sandığın ne kadar geçerli olduğudur.
Her ne kadar tutuklama kararları “hukuki” gerekçelere dayandırılsa da, yaşanan süreç kamu vicdanında ciddi sorular doğurmuştur. Neden seçimden sonra? Neden belediye devralındıktan sonra? Neden halkın büyük çoğunluğunun oy verdiği bir isme bu kadar kısa sürede ağır yaptırımlar uygulanıyor? Bu sorular yanıt bulmadıkça, adalet sistemine olan güven her geçen gün biraz daha sarsılmaktadır.
Bu olay, seçilmişlerin bir gecede görevden alınabileceği, yerine kayyum ya da eski düzenin aktörlerinin getirilebileceği yönünde bir korku iklimi yaratmaktadır. Niyet budur. Bu durum ise, sadece CHP’lileri ya da muhalefeti değil, demokrasiye inanan her bireyi kaygılandırmalıdır. Çünkü CHP belediyelerine, yapılan operasyonlar ortada. Gaziosmanpaşa’da yaşananlar, yarın başka bir ilçede, başka bir şehirde tekrarlanabilir.
Halk iradesi, sadece oy verme anında değil, oyların sonuçlarına saygı gösterildiği sürece anlam kazanır. Eğer seçimle gelen bir yönetici, yargı yoluyla ya da siyasi manevralarla görevden alınıyorsa; orada demokrasi değil, bir illüzyon vardır. Seçmenin iradesi hiçe sayıldığında, sadece siyasi temsilciler değil, tüm toplum cezalandırılmış olur. Çünkü o koltukta oturan kişi, halkın tercihidir; bir partinin değil, bir çıkar grubunun değil, doğrudan milletin iradesidir.
Bu olay aynı zamanda muhalefetin de omuzlarındaki sorumluluğu artırmaktadır. Artık mesele sadece seçim kazanmak değildir. Kazanılan seçimlerin sonuçlarına sahip çıkmak, halkın oyunun arkasında dimdik durmak ve bu tür hukuk dışı girişimlere karşı toplumla birlikte direnmektir. Gaziosmanpaşa’da yaşanan bu durum, demokrasi mücadelesinin sadece sandıkta değil, sandık sonrasında da verilmesi gerektiğini hepimize bir kez daha hatırlatmaktadır.
Hakan Bahçetepe şahsında yürütülen bu süreç, adaletin tarafsızlığına zarar vermekle kalmamakta; ülkenin geleceğine, gençlerin demokrasiye olan inancına da ciddi bir darbe vurmaktadır. Gençler, oylarının bir anlamı olduğunu, haklarının bir karşılığı bulunduğunu görmek ister. Eğer bu haklar masa başında, yargı hamleleriyle gasp edilirse, o zaman yarının Türkiye’sine duyulan umut da sönmeye başlar.
Sonuç olarak, Gaziosmanpaşa’da halkın iradesi açık ve net bir şekilde tecelli etmiştir. Bu irade, yargı kararları ya da siyasi mühendisliklerle gölgelenmemelidir. Demokrasiye inanan herkesin bu konuda sessiz kalmaması, adaletin ve hukukun üstünlüğünü savunması gerekir. Çünkü demokrasi, sadece kazanılan değil, korunan bir değerdir. Ve bu değer, en çok da böyle zamanlarda, sınavını verir. Milletin iradesini gasp etmek, vicdanla ve adaletle bağlaşmaz