20 yaşındaki otistik birey Mehmet Eres, emanet edildiği ve 5 yıldır kaldığı İstanbul’da özel bir engelli bakımevinde öldü. Aileye gelen ihbarlar, bakımevinin “doğal ölüm” açıklamasını reddediyordu. İtirazlar üstüne üç ay sonra mezar açıldı, kamera görüntüleri savcılık tarafından incelendi. Bakımevinin açıklamasının tam aksine, bu ölümün “doğal” olmadığı, Mehmet Eres’in ellerinin bağlandığı, şiddet ve işkence sonucu öldüğü kayıtlarda açıkça görülüyordu. Aynı kayıtlarda, bakımevinin görevlilerinin ağır ihmal kusuru ve suç ortaklığı, insanı çileden çıkaracak ve anlatılamaz biçimde kanıtlanıyordu. İki gün sonra işkenceci olduğu söylenen görevlinin bakımeviyle ilişiği kesilmiş, işletmenin ortak sayısı ikiye inmiş ve bakımevi satışa çıkarılmıştı. 24 Temmuz 2022’de yaşanan olay hakkında basından derleyebildiklerime, faillerinin halen serbest olduğu bilgisini de ekleyeyim.

**

Mehmet’in ailesi, ilgili dernekler ve barolar, konunun takipçisidir ve gerçeğin su yüzüne çıkarılmasını, suçlular ile ihmal ortaklarının cezalandırılmasını, dahası böylesi vahşetlerin bir daha yaşanmaması için yasalardan bireysel ve toplum zihniyetlere, esaslı bir temizlik yapılmasını talep etmektedir. İzmir Barosu'nun yaptığı açıklamada ve çağrıda, bu talep şöyle dile getirmektedir: “Eğitime, sosyal hayata ve adalete erişimde diğer vatandaşlarla eşit haklara sahip özel gereksinim sahibi bireylerin sağlık ve yaşam haklarının bu denli kolay ve acımasızca ihlal edildiğini görmek, hepimizi vicdanını rahatsız ediyor. Bu olayın münferit olmadığını biliyoruz. Yeni Mehmet Eres’ler olmasın, yeni ölümler yaşanmasın diye bakım merkezlerinde denetimlerin sıkılaştırılması, yalnız eylemi gerçekleştirenlerin değil, eyleme göz yuman, denetlemeyen, saklayan tüm faillerin etkin bir soruşturma sürecinden sonra cezalandırılması gerekmektedir. Çünkü engel Mehmet Eres’e ait değil. Engel, yargı sisteminin kendisinde. Engel, işkenceyi görmeyen yargı pratiğinde. Engel, yeterli tedbirleri almayan, denetimleri ihmal eden siyasi anlayışta. Engel, zihinlerde…

Bu açıklama ve çağrı hepimizi kapsıyor ve bizi şu soruyla başbaşa bırakıyor: “Ben bu sorunun neresindeyim, ne yapıyorum ya da yapmıyorum ki bu sorunlara her gün neden bir yenisi eklenip duruyor?” Anahtar tümce bellidir: “Engel, zihinlerde…”

***

Bugün karanlık çağların engellileri şeytan, bela ya da kötücül ibret olarak görmesi, acımasızca katletmesi, uzak adalara ya da mağaralara sürmesi, toplumdan ve yerleşim yerlerinden kovarak ölüme terk etmesi gibi vahşetler yaşanmıyor. Ama Mehmet’lerin başına gelenler gösteriyor ki vahşetlerin hepsi, yanı başımızda, bilinçaltımızda, vurdumduymazlığımızda ve duyarsızlığımızda aynen duruyor. Konuya dair ne zaman yazmaya kalksam, aklıma birkaç yıl önce yapılan bir anket geliyor. O ankette, “Engelli bireyleri olan komşunuzla, aynı apartmanda yaşamak ister miydiniz?” diye soruluyor, ezici çoğunlukla “Hayır” yanıtı alınıyor ve yanıt verenlerin önemli bir yüzdesini üniversite mezunları oluşturuyordu. Bunları yazarken, aklıma Osmanlı’da “cücelerin fırlatılmasının kaç para olduğu”, Fransa’da bu oyunun 1991’de yasaklanabildiği, günümüzde bilgisayar oyunlarının en popüler olanının bu oyun olduğu aklıma geliyor. Bunları yazarken, geçen gün bir delikanlının arkadaşını aşağılamak için kullandığı söz geliyor: “Engelli!”

Bunları yazarken aklıma gündelik yaşamda ağızlardan düşmeyen küfür, hakaret sıfatları geliyor: “Geri zekâlı, embesil, idiot, deli, kafadan sakat, topal, kör, peltek, paytak, çolak…” Sizin aklınıza neler geliyor? İşte engelliler, bu insansız ve insafsız güruhun cehenneminde yaşıyor. Zihniyetine ve diline bu zehirli kabulleri yerleştirenlerin seçtikleriyle yönetiliyor. Bunlara, engelliliği birer sömürü, dilenme, yalvarma malzemesi olarak kullananları ve kendilerine dernek, örgüt diyen asalakları da eklememiz gerekiyor. “Merhamet, sadaka, ihsan” gibi görece tuhaflıklarla değil, sosyal, sorumlu, yükümlü, bilim, akıl ve evrensel insan haklarıyla donatılmış, engelliyi ve ailesini avuç açan muhtaç zavallılar olarak görmeyen bir devlet ve toplum algısının ve yapılanmasının peşine düşmek gerekiyor. Ancak o zaman “Mehmet Eres’e ne oldu?” sorusuna yanıt bulabiliriz. Yeni Mehmet Eres cinayetleri istemiyorsak, önce bunu bilmek gerekiyor. Her engelli bireysel ve toplumsal yapının, devletin ve kentlerin, eğitimin, yasa ve uygulamaların kısaca bir ülkenin nitelik turnusolüdür ve durum içler acısıdır. Asıl engel işte tam da budur.