Gabriel Garcia Marquez'in, ömrünün son demlerinde yazdığı ancak imha edilmesini istediği novelası 'Ağustos'ta Görüşürüz' raflarda yerini aldı. Gabi'nin ölümünden 10 yıl sonra yayımlanan romanın baş kahramanı, birçok yapıtında olduğu gibi yine sıradışı bir kadın

Gabriel Garcia Marquez'in 10 yıldır adına kurulmuş vakfın korunaklı bir odasında muhafaza edilen veda romanı 'Ağustosta Görüşürüz' tüm dünya ile birlikte eşzamanlı olarak Türkiye'de de okuruyla buluştu. Üstelik Gabi'nin bu romanı için mirasçısı çocuklarını sıkı sıkı tenbihlemesine rağmen: “Yazdım ama beğenmedim. Kesinlikle yayınlamayın!.. Yok edin!”

1 Manşet Gabriel

'Ağustosta Görüşürüz' yazarın eserlerinin Türkiye'deki yayım haklarını elinde bulunduran Can Yayınları tarafından basıldı ve geçtiğimiz hafta vitrinlerde yerini aldı. Bir Marquez okuru olarak elbette ben de bu yayıncılık eyleminden memnun oldum. Zihnimde beliren deli sorularla birlikte.

HUKUKİ OLANLA VİCDANİ OLAN!

Yazanının beğenmediği romanı okurları beğenir mi?.. Kendi kararlarını veremeyecek durumda olan biri nasıl olur da ilginç, yayımlanmaya değer bir eser ortaya koyabilir?

Ölümünden 10 yıl sonra zaten varlığı bilinen roman -yani kaybolmamış, keşfedilmemiş yerli yerinde duran bir roman- yine de okurları üzerinde kayda değer bir etki bırakır mı?

Madem babanın vasiyetine ve son arzusuna uyulmayacaktı, kitabın ilginç, yayımlanmaya ve okunmaya değer olduğunun anlaşılması 10 yıl mı sürdü?

Hukuki olanla vicdani olanı karşı karşıya getiren yayıncılık olayı hakkında insan empati yapmadan da duramıyor. Benim babam, "Hiçbir değer ifade etmiyor, beni temsil etmiyor, lütfen imha edin" dediği ve varlık nedeni olan, varlığı üzerinde mutlak hakkı olan biri sıfatıyla benden böyle bir arzusu olsaydım ona rağmen böyle bir şey yapar mıydım? Çok büyük bir ihtimalle yapmazdım.

1 Manset Kitap Kapak2

'DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR KÖTÜ DEĞİLDİ'

Hala tartışılan konu hakkında BBC'ye bir açıklama yapan Gabo Vakfı Yönetim Kurulu üyesi olan küçük oğul Gonzalo Garcia Barcha, romanı yayımlama kararını şöyle gerekçelendirmişti: “Babam arzusunu dile getirdiği dönemde eserleri hakkında sağlıklı karar verebilecek durumda değildi. Sadece kusurları görüp ilginç şeyleri göz ardı etmişti. Metni tekrar tekrar okudum. Eser, Gabi'nin düşündüğü kadar kötü değildi. Roman Gabi'nin yeni bir yönünü gösteriyordu ve benzersizdi, yayımlandığında onun çalışmalarına değerli bir katkı verecekti.”

1 Manset Kitap Kapak1

Kendi adıma şunu söyleyebilirim; Gabi'nin yüreğimdeki yerini pekiştirmesi için bir kitabına daha mı ihtiyacım vardı, elbette yoktu. Onun bu dünyaya bıraktığı zihinsel mirasına dair sözleri eksik mi kalmıştı, hiç sanmıyorum. Ancak bütün bunlara rağmen ilk fırsatta romanı okuyacağım. Kötü bile olsa zevk alacağım. Bana sevdiğim yazarın son demlerine dair bir fikir verecek. Ondan son bir hoş seda anlamı taşıyacak, her şeyden önemlisi...

Biliyorum ki, o kitabın kapağını açtığımda bana onca kitabıyla yaşattığı güzelliklerin, hoş hayallerin ve harika okuma seanslarının ötesinden o şen gülüşüyle son bir kez 'merhaba' diyormuş gibi gelecek.

Ağustosta Görüşürü/ Gabriel Garcia Marquez / Can Yayınları

 

1 Manset Kitap Kapak3

Mutlu, evli ve çapkın

Birçok romanında ve öyküsünde olduğu gibi Gabriel Garcia Marquez bu romanında da bir kadın kahramanla yol alıyor. Büyük bir ilgi göreceğini sandığım ve her şeye rağmen umduğum romanın konusu şöyle: Ana Magdalena Bachorta, her yıl ağustos ayı geldiğinde, annesinin mezarının bulunduğu adaya gitmektedir. Ancak yirmi yılı aşkın süredir mutlu evliliğini sürdürmesine karşın yeni bir gönül macerası yaşamakta beis görmeyip, her yolculuğunda kendine yeni sevgililer edinir. Bu yolculuklar Ana Magdalena Bachorta için sadece bir gönül macerası değil kendini bulma uğraşıdır.

2 Atatürk Ve Arkeoloji

Ulusal arkeoloji anlayışı nasıl gelişti?

Dr. Arkeolog Töre Sivrioğlu, bir önce yayımlanan kitabı olan 'Kayıp Uygarlıklar ve Diller'de okurlarını yıkıntılar ve geçmişin gölgesinde kalmış uygarlıkların yaşantısına, dil ve kültürlerine götürmüştü. Sivrioğlu, 'Atatürk ve Arkeoloji' adlı yeni kitabında kalemini yine uzmanı olduğu arkeolojik kazı alanlarında dolaştırıyor ancak kapsamı Osmanlı İmparatorluğu‘yla Türkiye Cumhuriyeti'nin arkeolojiye bakışıyla sınırlıyor. Batılı ülkelerin, Osmanlı'nın hüküm sürdüğü topraklardaki arkeolojik hazineleri nasıl yağmaladığını, hangi hazinelerin günümüzde Batı'daki hangi ünlü müzenin galerilerini süslediğini hazin örneklerle anlatan Töre Sivrioğlu, Cumhuriyetin ilanından sonra çalınan eserlerin izlerini nasıl sürüldüğünü, elde kalan arkeolojik değerlerimizi korumak adına neler yapılabileceğine kafa yoran Mustafa Kemal'in bu bilim dalında öncelikle kendisini nasıl donattığını, ardından genç cumhuriyetin kendi arkeloglarını ve uzmanlarını yetiştirme konusundaki gayretlerini çarpıcı örneklerle aktarıyor.

Atatürk ve Arkeoloji / Töre Sivrioğlu / Kafka Kitap

3 Bez Bebek

Arnavutluk'tan 'bizden' bir hikaye

Jaguar'ın İsmail Kadare yapıtları, 'Rüyalar Sarayı ve 'Kırık Nisan'dan sonra 'Bez Bebek' ile devam ediyor. Çağdaş Arnavut edebiyatının sembol ismi Kadare'nin bu romanının konusu şöyle: Cirokastra kentinin zengin ailesi Dobiler'in 'Bez Bebek' lakabıyla bilinen 17 yaşında kızları, mutlu baba evinden kasvetli Kadare konağına gelin gider. Ancak 300yıllık konaktaki soğuk yaşam, Bez Bebek'in ömrünü yavaş yavaş eritecek ve acımasızca akıp geçecektir.

Bez Bebek / İsmail Kadare / Jaguar Kitap

4 Zenci Kalınız

Burak'tan eski zaman resimleri

Mimar-ressam Cihat Burak külliyatı, kült yazarın çoğu ilk kez yayımlanan öykülerini bir araya getiren 'Zenci Kalınız' ile devam ediyor. Yazarın kendine özgü bakış ve yorum gücünü karakteristik bir biçimde yansıtan bu öykülerde de gündelik hayattan sahneler, barındırdığı anılar ve yaşantılarla eski zaman konakları, kâbuslar, deli kızlar, sürüngenler ve akbabalar var. Cihat Burak, özgün dili, ilginç karakterleri ve konularıyla tazeliğini muhafaza ediyor.

Zenci Kalınız / Cihat Burak / Everest Yayınları

5 Ordesa

'Yürek burkan cesur bir hikaye'

Ünlü İspanyol yazar Javier Cercas'ın "Yürek burkan, görkemli ve cesur bir kitap" sözleriyle iltifat ettiği Prix Femina ödüllü romanın konusu şöyle: Hayatının yol ayrımına gelen bir adam, köklerini, sonunda vardığı yeri ve ailesinin yok oluşunu düşünür. Muazzam bir kargaşa içinde oturup yazmaya başlar. Hayaletlerle dolu anılarının arasından çocuklarıyla olan ilişkisine yön vermeye çalışır. Hayat, mutsuzluk ve pişmanlıklara dair dokunaklı bir roman.

Ordesa / Manuel Vilas / Bilgi Yayınevi

6 R U R

Çapek'ten yüzyıllık kehanetler

Bir Frankenstein öyküsü olarak da okunabilecek olan roman, ilk kez 1921 yılında yayımlanmıştı. Mühendis Rossum'un dehasıyla üretilen robotların (Slav dillerinde robota, hizmetli, işçi ve köle gibi çalıştırılan kişi anlamında) efendilerine başkaldırısıyla gelişen olaylar, insanın yaratma hırsının yeni bir insan yaratma boyutuna vardığı devrimler çağının alegorisini sunan, çağımızın sorunlarını bir asır öncesinden öngören fütüristik bir roman.

R.U.R. / Karel Çapek / İş Bankası Yayınları

7 Gösta Berling Efsanesi

Bir can simidi olarak aşk

1909’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk kadın yazar İsveçli Selma Lagerlöf'ün 1924'de sinemaya da uyarlanan romanının konusu şöyle: Gösta Berling, içki düşkünlüğü ve aykırı davranışlarıyla genç yaşında görevden alınmış etkileyici bir papazdır. Bildiği düzenden uzaklaşınca boşluğa düşürmüştür. Yaşamın anlamını kaybettiği, yolun sonuna geldiğini düşündüğü anda güçlü ve otoriter Margareta’yla karşılaşır ve bir anda dünyası değişir.

Gösta Berling Efsanesi / Selma Lagerlöf / Everest Yayınları

 8 Opriçnikin Bir Günü

Sorokin'den yeni Rusya eleştirisi

Çağdaş Rus edebiyatının en önemli ismi, Putin Rusyası'nda da muhalif tavrını sürdürüyor. Sorokin bu romanında diktacı kapitalist Rusya'nın dehşetengiz baskıcı yüzünü gözler önüne seriyor. Yıl 2028'dir ve Rusya'da yeniden çarlık düzeninin önde gelen subaylarından Opriçnik Komyaga sefahat, sarhoşluk, şiddet ve terörle dolu yeni bir güne hazırlanırken yaşanan yağma, işkence ve tecavüzler ülkenin felakete sürüklemektedir.

Opriçnik’in Bir Günü / Vladimir Sorokin / Can Yayınları

9 Segu

Beyaz adam tüm uğursuzluğuyla gelince...

2018 Alternatif Nobel Ödülü sahibi Karayipli yazarın romanının konusu şöyle: Beyaz adam Coliba Nehri’nin kıyılarına geldiğinde, herkes uğursuzluğun bacadan sızdığını sezer. Din savaşlarıyla birlikte Segu’nun yüksek toprak surlarının ihtişamına gölge düşer. Soylu Traoréler beklemedikleri anda kendilerni kaosun içinde bulur. Dökülen kan da kaderi değiştirmeyince insanlar kurtuluşu dinlerin muğlak vaatlerinde aramaya başlar.

Segu Toprak Surlar  Maryse Condé / Bilgi Yayınevi