“Mutluluk bana hayatımın hiç bir döneminde yazılası ya da okunası gelmedi” diyen son dönemin en parlak öykü yazarlarından Polat Özlüoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “O yüzden hüzünle beslenen metinler çıktı. Kahramanlarım hep dışlanmış kadınlar ve özellikle çocuklar oldu”

Öykü, kısacık anları da anlatabilir, uzun bir ömrü de. Ancak zaman ne olursa olsun, öykü, gözalıcı bir kesit, parlak bir huzme, karanlık bir kör noktaya işaret eder. İlk bakışta görülemeyen, fark edilemeyen, önemsenmeyen bir duyguya işaret ederken can yakan, sarsan bir etki alanına hapseder sizi. Usta öykücü bunu kendi deneyimleri ve düşlemlemelerini yansıttığı tarif, tasvir ve sözcüklerine yükler.

Polat Özlüoğlu çağdaş edebiyatımızın göz ve gönül okşayan öykücülerinden.

Yazar, ilk öykülerini 2015 yılında 'Günlerden Kırmızı' adlı kitabında toplamıştı. Ardından Notabene markasıyla yayımlanan 'Hevesi Kirpiğinde' (2017), bundan iki yıl sonra da Can Yayınları'nın bastığı 'Af Buyrun' geldi. 'Evde Bekleyen Biri' adlı öyküsü Murathan Mungan'ın derlediği 'Erkekler Yalnızlıklar' adlı öykü derlemesinde (Metis Yayınları) yer aldı. Bunlar 7. Antalya Edebiyat Günleri'nde "Yılın En İyi Öykü Kitabı" ödülünü alan ve büyük ilgi gören 'Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar' (İthaki Yayınları) geçen yıl da Fakir Baykurt Öykü Ödülü'ne layık görüldü. Yazarın son öykü kitabı 'Sahi Adım Neydi' yine İthaki etiketiyle geçen yıl yayımlandı. İzmir'de doğup büyüyen ve yaşamını sürdüren yazar, hayata, edebiyata, iyiliğe ve kötülüğe dair sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Ekran Resmi 2024 03 05 11.57.51

HAYALLERİN PEŞİNDE

- Edebiyat, hangi yaşlarda hayatınıza etki etmeye başladı?
- Okumaya başlamamla eş zamanlıdır edebiyatla tanışmam. Hep kitaplarla, dergilerle arası iyi, masallara sığınan, hikayeler uyduran bir çocuk oldum. Merak duygusu ve hayal gücüne fazlasıyla sahiptim. O zamanlardan beri hayalimin peşinden gitmeyi asla bırakmadım.

- İlk yazı denemeleriniz?

- Yazmaya başlamam da okurluğumla eş zamanlıdır. Derslerde güzel kompozisyonlar yazan bir öğrenciydim ve her daim yazıyla haşır neşir oldum. Bazen resimli öyküler, bazen kısa metinler, bazen radyo programı metinleri, bazen sayfalar dolusu mektuplar, bazen şiirler. Ama hiçbir zaman yazdıklarıma bir isim vermedim.

- Üniversite, iş hayatı yazı işlerine engel oldu mu?

- Pek değil!.. Gazetecilik okudum ve radyolarda çalıştım uzun yıllar. Lakin sektörün istikrarsız yapısı beni bir banka çalışanı olmaya itti. Ancak mesai dışında kitaplar ve yazı başrolden hiç inmedi. Hatta sektör değiştirince daha bir sıkı sarıldım kitaplara ve kalem kağıda. Açıkçası kaçış rampası oldu benim için edebiyat.

- Belli bir başarıya ulaşan sanat dünyasından sayısız isim İstanbul yolunu tutarken siz kaldınız...

- İzmir ısrarım bilinçli değil, tesadüftü. Kazandığım üniversite İzmir’deydi. Sonrasında çalışmaya başladığım radyolar yine İzmir’deydi. Sakinliği, durgunluğu, biraz her anlamda, her şeyden uzak oluşu ve ailevi sebeplerle İzmir’de sürdürdüm, sürdürüyorum hayatımı. İzmir’in telaşsızlığı, kolaylığı okumaya ve yazmaya daha çok vakit ayırmama müsade etti.

İLK ÖYKÜLER DERGİDE

- İlk öykülerinizi yayımlatırken sıkıntı yaşadınız mı?

- Yazdıklarımı öykü olarak adlandırmam bir yazma atölyesine başlamamla oldu. O zamana kadar yazdığım metinlerin ne olduğuna dair kafa yormuyordum. Yazmayı seviyordum. Atölyede öğretmenim Selda Uzunkaya ile öykü yazmaya teşne olduğumu öğrendim. Sonrasında ilk öykülerim bir kaç basılı dergide yayınlandı. İki sene bitmeden ilk öykü dosyamı hazırladım ve bir kaç yayınevine gönderdim. Beklemeyi göze almıştım ama on beş gün gibi kısa bir zamanda Notabene Yayınevi’nin dönmesi sürpriz oldu.

- Baskısı biten o kitaplardaki öykülerinizi bize tarif eder misiniz biraz?

- Bu topraklarda yaşanan kırılma anlarına, politik ve siyasal geçmişi olan karakterlerin hikayelerine odaklanan öykülerdi. Yayınevinin beklentisini fazlasıyla karşılayan bir dosya olduğu için ilk kitap hikayem kolaylıkla gerçekleşti.  

Uçlardaki duygu ve fikirlerin mahallelerinde dolaşıyorsunuz hep. Bunun zorlukları var mı?

- Yazmaya cesaret edilemeyen ya da kaçınılan, 'öteki' diye adlandırılan, dışlanmış, sürülmüş, ötelenmiş, hayatın kıyısına itilmiş, görmezden gelinmiş, mahzun, masum, mağdur insanları kaleme almanın benim yazarlığa bakış açımdan zorluğu yok. Aksine dert edindiğim, mesele ettiğim olayları, durumları, karakterleri kaleme almayı önemsiyorum. Haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk, yoksulluk, yoksunluk, sürgün üzerine düşünmek ve bunu yazmak önemli benim için.

- Neden?

- Vicdan borcumu yazarak ödeyen biriyim ben. Sırtımdaki, yüreğimdeki, zihnimdeki yükü böyle paylaşıyorum. Açıkçası yazarken kimin okuyacağına ya da okurun ne düşüneceğine dair derdim olmaz hiç. Okurla eser arasına girmem. Yazarken otosansüre maruz bırakmam kalemimi. Yazmak tek kişilik bir eylem çünkü.

'DERTLEŞMEK GİBİ'

- Kaleminiz daha çok mutsuzlukları resmediyor gibi...

- Yazan okuyan insanın dünyayla, düzenle, hayatla derdi olduğunu düşünenlerdenim. Çağa, etrafında olup bitenlere gözlerinizi kapatamazsınız. Yazmak benim için dertleşmek gibi bir şey. Acıya, hüzne, kedere, mutsuzluğa karşı ancak yazarak direnebilirsiniz. Suskunluğumu kalem ve defterle bozuyorum. Başkalarının acısını, derdini, çaresizliğini bir yazar olarak kıyafet gibi giyinmeyi, dillendirmeyi, paylaşmayı seviyorum. Alıcısı ve adresi müphem mektup gibi bir şey benim için yazmak.

Onca derdi, kederi yüklenmek pek çekilesi olmasa gerek?

- Okumak yazmak her çağda dertli bir iş oldu. Mağduru, mazlumu, görünmeyeni, görünüp de duyulmayanı, dünyanın uğultusunu kaydetmek anlamlı bir misyon. Kurmaca, hayata karşı aldığım gard. Yazarak direniyorum, isyanımı böyle gösteriyorum.

- Yazma sürecinin fotografını çekmenizi istesem sizden...

- Yazmak bir keşif yolculuğu gibidir. Defteri, kalemi elime aldığımda ne yazacağımı bilmemenin huzursuzluğunu ve hazzı besler beni. Karakterlerin karşımda usulca belirmesi, bir fotoğraf, bir isim, bir kitap, bir şarkının çağrışımıyla yola düşmek, mesafeleri kalemle aşmak candır. Her yazarın kendi kişisel tarihi ile heybesinde taşıdıkları, tecrübesi, hayatı algılayış biçimi, merakı, özlemi farklıdır.

- Okuyup yazanlar mahallesine yeni taşınanlara tavsiyeniz olur mu?

- Yazar olarak kimseye akıl vermemeye özen gösteririm. Benim tek bildiğim okumanın güzelliği. Ancak yazma eyleminin girizgâhı okumaktır. Dünya ayaklarımızın altına serilir bir kitabı okumaya başlayınca. Bir de çocukken en sık yaptığımız şey olan hayal kurma eylemini yaş aldıkça terk ediyoruz. Hâlâ içindeki çocuğun peşini bırakmayanlardan biri olarak sadece bunu önerebilirim belki.

'AİLEM DESTEK OLDU'

- Yazı işinde yakın çevrenizden teşvik gördünüz mü?

- Ailemin desteğini inkar edemem. Özellikle annem ile ilkokul zamanlarında masal ve küçük hikaye kitapları okur, sonra birbirimize anlatırdık. Sonrasında dergiler, ansiklopediler, büyüklerin kitapları girdi hayatıma.

- Yazı vicdanın sesine kulak vermediğinde mi başlar kötü edebiyat?

- Vicdanın sesini dinlemiyorsa bir insan yazdıklarıyla edebiyatı arasındaki kan uyuşmazlığı illa ki fark edilir.

- Öykü romana kapı açar bazen. Kaleminizin ucunda bir roman var mı?

- Yazarın cinsiyeti olmadığına inanan biri olarak yazdıklarının da tür bakımından sınırlandırılamayacağına inanıyorum. Gençliğinde şiir yazmış ama kötü bir şair olduğunu hemen anlayıp yönünü düz yazıya çevirmiş biri olarak öykünün tetikleyici gücüne, başka yazın türlerini çağırmasına, arada kalmışlığına alıştım. Özellikle uzun öyküler okumayı ve yazmayı seven biri olarak romanın kapısını çaldığım bir iki metnim var. Sonuç olarak yazar tür olarak kendine ket vurmaz, vuramaz, en azından ben böyle düşünüyorum. Metin kendini nasıl dayatıyorsa öyle yazıyorum. Tür sınırı koymuyorum.

- Öykülerinizin ince bir hüzün tabakasıyla kaplı. Ama o örtü kalktığında çok daha kederli resimler var!

- Mutluluk bana hayatımın hiç bir döneminde yazılası ya da okunası gelmedi. O yüzden hüzünle beslenen metinler çıktı kalemimden. Hayata kayıpların, yoksunluğun, kederin penceresinden bakmaya alışkınım.

Çocukluğunu, gençliğini 80'lerde, 90'larda yaşamış biri olarak hayatın acılarından, hüznünden, kayıplarından, yasından ve sıkıntılarından payıma düşeni aldım. Dolayısı ile öykülerimin kahramanları hep hayatın kıyısında, köşesinde, dışında kalmış insanlar, kadınlar ve özellikle çocuklar, hayata yenik başlayanlar oldu.

Novella tadında hiyakeler

- Duygu rotanızı hangi yazarlar çizdi?

- Listemin başında daha çok kanımın uyuştuğu, iklimime yakın duran insanlar var. Geçenlerde kaybettiğimiz kalemi Füruzan, bu yazarların başındadır. Didem Madak, Yusuf Atılgan, Murathan Mungan, Bilge Karasu, Birhan Keskin, Tomris Uyar, Sabahattin Ali, Haldun Taner, Sait Faik, Latife Tekin, Ferit Edgü, Adnan Özyalçıner ve Şule Gürbüz'ü de saymadan geçemem.

Ekran Resmi 2024 03 05 11.57.44

- Ya dünya edebiyatından?

- Borges, Marquez, Cortazar, Bolano, Castillo'nun yanı sıra İan McEwan, Julian Barnes, Richard Yates, Alice Munro ve Ali Smith.

- Yakın gelecekte sizden neler okuyacağız?

- Birikmiş dosya halinde bekleyen öykülerim, bunun yanında daha uzun yazdığım novella tadında hikayeler mevcut. Bir de bir kaç sene önce başlayıp bitirdiğim, epey demlendirdiğim bir roman dosyam var.

'Çocuklar, kayıp cumhuriyet'

- Bir yazarın "ben siyaset ve ideolojiler üstüyüm, dışıyım, herkesin yazarıyım" deme lüksü var mı?

- Yazarın duruşu ve tavrı hepsinden önemli. Yazdıklarım nerede durduğumu, nereye yaslandığımı açıkca gösteriyor zaten. Bugüne kadar ne yazdıysam sisteme, dayatılanlara, muktedirlerin normal diye zorladıklarına, maruz bırakıldığımız kötülüğe karşı duran meselelere dair yazdım. Kutsal olarak adlandırılan, dokunulmazlığına inanılan, kol kırılır yen içinde kalır dedirtilen aile kavramını masaya yatırdım, mahalle baskısı, eril zorbalık, çocuklara dair yazdım çokça. Anne, baba, çocuk üçgenindeki zorbalığa, zalimliğe, aksayan hallere ışık tuttum. Kadınlara, çocuklara, öteki olarak adlandırılan cinsiyet kimliği farklı bireylere, sürgüne, işçilere, mahkumlara, direnen kişilere, yoksulluğa, yoksunluğa, kayba dokunmaya çalıştım öykülerde. Bunun için bir adlandırmaya gerek yok sanırım. Metin kişinin rengini belli ediyor. Bu topraklarda özellikle ilk gözden çıkarılan, ilk gözden düşen çocuklardır, en çok çocuklar ölür, kaybolur maalesef. Bu yüzden çocukluk benim için kayıp bir cumhuriyettir.