Hüseyin Nihal Atsız bir şiirinde: "Zafer bütün gönüllerin birleşmesidir. Gönülleri birleşenler, selam sizlere..." diye sesleniyordu.

Ulusların hayatında zaferler önemlidir ama kurucu hikâyesi imkânsız görülen bir zaferden doğmuşsa, zaferin hem kendisi hem muzaffer yaratıcısı sonsuza kadar o ulusun düşmanları tarafından yargılanacak, suçlanacak ve zaman şeridinden adı kazınmak istenecektir.

Mareşal Mustafa Kemal, 9 Eylül 1922'de emperyalizmin maşası işgalci Yunan Ordusu'nu denize döktüğünde Türk Dünyası'nın incisi İzmir'i kurtarmakla kalmamış; 1683'ten beri harp meydanlarında sürekli dayak yiyen, kapitülasyon hukuku altında Batılı sanayi devletlerinin ortak sömürü alanına dönüştürülmüş Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucu çekirdeği olan Türk'ün kırılan gururunu kurtarmış ve aşağılanan bütün dünya halklarına umut kaynağı olacak biçimde zalimlerin kibrini kırmıştır.

Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin tarihe geri döndüğü millî bir milattır: İnanmış bir önder, ona inanmış bir kadro ve ölüme direnen bir halkın fedakârlığı...

Son yıllarda ağzını her açanın "derin gerçekleri keşfettiği" gizemli bir alana dönüştürülüp itibarsızlaştırılmaya çalışılan bu büyük mücadelenin elbette ki birinci derecede onuru, askerî ve siyasi lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.

Neden mi? Cevabı gayet basit aslında:
Bir mücadelede yenilginin sorumluluğu kime aitse zaferin onuru da ona aittir.

Düşünün (faraza) yenilmiş olsaydı tarih nasıl anacaktı adını: “Maceracı, hain Kemal Paşa" diye anacaktı. Ama kazandı ve biz o zaferin meyvesi olan bir devletin vatandaşları ve özgür bir vatanın sahipleriyiz. Elbette ki gururla "Kahraman Atatürk" diyeceğiz. Türkleri tarihin cücesi olmaktan kurtaran adama "Ata" demeyeceğiz de kime diyeceğiz?

Namusu olan insan, millî kahramana ve kurucu zafere saygıda kusur etmez; namusu olmayan da "Yunan Ordusu yenilmedi, kendisi çekildi" diye ağzı kalabalık, cibilliyetsiz, alçak tıynetiyle zehir saçar.

Çocukluğumuzdan beri yok "Yalan Söyleyen Tarih...", yok "Lozan'ın gizli maddeleri" gibi zırvaları dinleyip durduk.

Bu tip insanlar, milletimizin mukaddesatını hezeyanlarına kalkan yapıp her zeminde rahatça zırvaladılar.

İnsanlar başlangıçta dalga geçtiler, meczup muamelesi yaptılar. Sonra yalanın sürekliliği karşısında bir kısmı, dar muhayyileleri ve bilgi yoksunluklarından olacak ki, tarihî gerçeklerin gerçekten de bu kadar büyük saptırmalarla gizlenebileceğine inandılar yahut inanır göründüler.

Bilimle, ilimle yahut en küçük hakikat kaygısı ile hiçbir alâkası olmayan bu şizo-şarlatan takımına hiç kimse Türk köylüsünün şu basit test sorusunu sormadı: “YALANCININ SÜLALESİNE YUNAN ORDUSU SAYGILARINI SUNSUN MU? YALANCININ ...'DI YORGO'NUN OLSUN MU? vb."

Hakikate kastedenler, bilimsel literatürden değil ancak bu tip, gerçeği hemen ortaya çıkaracak sorulardan anlarlar. İnsanlık, onların da gerçeğe ulaşmalarına yardımcı olmayı gerektirir.

9 Eylül İzmir'in Kurtuluş Günü kutlu olsun.
Aziz Atatürk ve onun kutlu ordusuna minnettarlığımız ebedidir.

"Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır."