Ünlü Osmanlı bilgini Kâtip Çelebi (1609-1657), Cihannüma isimli eserinde İzmir kentini (Müteferrika baskısında s. 669-71) kısa ve öz olarak anlatmıştır. Çelebi’nin bu bilgileri nereden aldığı malum değildir. Ancak, kendi üslubuyla, kısa ve kesin ifadeler kurarak, on yedinci yüzyıl ortalarındaki İzmir kentini, doğru biçimde, abartmayarak, tanımladığı görülür.



Ona göre, İzmir, Sığala livasının (askeri birim), en önemli merkezidir (en baş tahtı). Bu idari birimin ikinci önemli yeri ise Güzelhisar-ı Aydın'dır (bugünkü Aydın ili). Osmanlı idari teşkilatında, Sığala livası, on altıncı yüzyılın ikinci yarısında Kaptan Paşa’ya bağlı olarak kurulmuştur. Sığla veya Sığala, zamanımızda sadece Köyceğiz’de bulunan sığla ağaçlarından yapılan yağın adıdır. Bu yağ, parfümcülük ve gemicilikte kullanıldığı için değerliydi.

Tarihi

Katip Çelebi, İzmir’i, Timur’un, Tire’de kışladığı zaman, Frenklerden aldığı yazar. 1426 yılında da Osmanlı sultanı II. Murad, 1426’da Aydın beylerinden ele geçirmiştir.

İzmir Kaleleri

Çelebi, İzmir’in iki kalesi olduğunu; kenti merkez alırsak, birinin kentin batı ve kuzey tarafında deniz kenarında (Eskihisar), diğerinin de kentin güneyinde yüksek tepe üzerinde bulunan Yukarı kale (bügünkü Kadifekale) olduğunu yazar. Dağın tepesindeki bu küçük kalenin, kâfirler tarafından yapıldığını ama içinde bir cami bulunduğunu belirtir. Onun devrinde bu iki kale de sağlam ve eskidir. Bu kalelerin suları dışarıdan gelir. Kadifekale’de (Yukarı kale) kale içinde kâfirlerin yaptığı bir sarnıç ile kale kapısın önünde Temaşalık denilen bir Rum binasının mevcudiyetinden söz eder. Yalıdaki Eskihisar’ın içinde birçok kişi ikamet etmekteydi. Burada 3 cami, hamamlar, çarşılar vardır. Limon, incir, kuru üzüm ve zeytin önemli tarımsal mahsulleri arasındadır.

 

Nüfus

Ona göre, İzmir’de çeşitli millet ve dinlerden insan vardır ama Müslümanlar sayıca bunlardan daha fazladır. 400 tane balyoz (Batılı devletlerin ticari temsilcisi) burada oturmaktadır. İzmir’de İslam din adamları da çoktur. Pınarbaşı, Bornova (Birunabad) İzmir’e bağlı köylerdir, ayrıca Mahkeme köyleri diye anılan başka köyler de İzmir merkeze bağlıdır.

Katip Çelebi’nin anlatımı, kendi belirlediği bir formata dayanır. Kentlerle ilgili kısa ve öz bilgiler verir. Bu bilgiler, çoğunlukla doğrudur ve değerlidir. Onun verdiği bilgilerden biri de Fatih’in İzmir’de han yaptırdığına dairdir. Gerçekten de İzmir’de zamanımıza ulaşmış Arapça kitabelerden, Fatih Sultan Mehmet’in İzmir’de Ağaıkale’yi epeyce imar ettiği anlaşılıyor. Bu imar faaliyetleri kapsamında, Fatih, burada bir çeşme yaptırmış ve büyük ihtimalle bu kaleyi tamir ettirmiştir. Bugün elimizde, İzmir Güzelyalı Camiini (Hamidiye Camii) avlusunda Fatih adına yazılmış görkemli bir Arapça kitabe bulunmaktadır. Kasım 1480 ( Hicri: Şaban 885) tarihli bu kitabede, Fatih’in (Osmanlı ailesinden Murad Han oğlu Mehemmed Sultan) zayıf bir kaleyi imar ettirdiği yazılıdır. Ancak bu kalenin ismi kitabede açıkça yazılmamıştır. Kitabede sadece bir zayıf, harabe olmuş (el-kala’tü’l-minhi’l-tezayif) ibaresi yazılıdır. Bu ibarenin, Aşağıkale ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Fatih, Allah’ın yardımıyla, Müslümanlara bir sığınak olması için Aşağıkale’yi restore ettirdiği anlaşılmaktadır. Kâtip Çelebi, kalenin restore edildiğinden söz etmez ama Fatih’in İzmir’de bir han yaptırdığından söz eder ki bu han ve onun kitabesi henüz tespit edilememiştir. Öyle anlaşılıyor ki, İzmir, Osmanlı deniz seferleri ve ticareti açısından, limanı vesilesiyle, ticari bir liman kenti olmayı sürdürdü. Şimdi İzmir araştırmacıları için yeni bir konu ortaya çıkmaktadır. O da, Fatih’in İzmir’deki hanının yerini keşfetmek ve yazıtını bulmaktır.

Kent merkezi
O, İzmir’i bir kasaba olarak tanımlar. İzmir kasabası, Bir alçak dağın kuzey eteklerinde, deniz kenarında yer alır, batı ve kuzeyi deniz, doğusu ova, dere ve üzüm bağlarıyla çevrilidir. Yirmi kadar mahalleye sahiptir. 10 cami, 9 hamam bulunur. Çarşılar yalı tarafındadır. Suyu, kuyu ve çeşmelerden sağlanmaktadır. Kentin doğu tarafından gelen küçük bir nehrin kasabanın içine uğradığını, buradan geçerek denize döküldüğünü yazar.

Camiler, binalar ve hanlar

Kâtip Çelebi, İzmir camilerini de anlatır. Ona göre, İzmir’in üç önemli camisi vardır. İlki Ulu Camidir ki, Niflizade Camisi diye de anılır. Bu cami, limana yakın, bir minareli ve kubbesi kurşunludur. Diğeri, Yakup Bey Camiidir. Bu da deniz kenarında olup kubbesi kurşun ile örtülüdür. Üçüncüsü de Hacı Hüseyin Camiidir. Bu camilerden başka, ufak (hurde) camilerin olduğunu da belirtir. Kâtip Çelebi gibi Evliya Çelebi de Aşağıkale’de (Limankale) kalenin giriş kapısı önünde bulunan camiye Molla Yakup Efendi Camii denildiğini yazar. Büyük ihtimalle, Molla Yakup Efendi olarak isimlendirilen bu hayırsever, Molla Yakup Bey ile aynı kişi olmalıdır. Bu cami, şimdi, Hisar camii olarak lokalize edilmektedir.

İzmir’de binalar, ahşap ve çatıları, kiremitlidir. Evler arkasını dağa yaslamıştır. Yönleri ise kuzey ve batıya bakar. Kent merkezinde 60 kadar han vardır. Bunlardan birini de Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır.