Ortaklar Öğretmen Okulu mezunları, her yıl Mart ayında geleneksel buluşma gerçekleştiriyor. Annemde öğretmen okulu mezunu olduğu için yıllardır beraber katılıyoruz. Bu yıl yerel seçimler nedeniyle buluşma Nisan ayına kalmıştı. Bugün oradaydık. Hepsi emekli olmuş o kocaman insanlar, o yerleşkede bir araya gelince sanki 12 yaşında, evlerinden, ailelerinden yeni ayrılmış ufacık çocuklar geri dönüyor. Birlik, beraberlik, dayanışma içinde geçen o çocuk, zor, öğretici, hasret dolu günlere… 2000 metrekarelik bir alan içinde birçok atölyenin olduğu, bulunduğu çevrede olumlu yönde değişim sağlayabilecek, beceri ve bilgi birikimine sahip, aydın, komün yaşamı özümsemiş, dayanışmacı, bilinçli, teknik, zirai ve sağlık bilgisine sahip ve çok yönlü eğitimlerden geçtikleri, kısacası tam anlamıyla hayatı, öğrenmeyi ve öğretmeyi öğrendikleri bir yerleşke. Müziğin, resmin, ziraatın, marangozluğun ve daha birçok başka alanın zorunlu olduğu bir eğitim öğretim sistemi. 
Aslında Öğretmen Okulları o ekolün son kalesiydi. Bu eğitim sistemi ilk olarak Köy enstitüleri ile başlamıştı. Kazanılması imkânsız bir savaştan galip çıkmış, tüm düşmandan kurtarılmış, vatanın her bir karışı için onca hayatın feda edildiği, acı ve gözyaşıyla harmanlanarak kurulmuş bir ülke Türkiye. Cumhuriyetin ilk yılları. Kalkınma süreci. Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde tüm vatan bir olup, fabrikaları kuruyor, topraklardan mermi izlerini silmeye başlamış. Tırnaklarıyla kazıya kazıya işlemişler o kan dolu toprakları. Kimsenin 'of' bile demeden çalıştığı dönemler. O mücadelenin sonunda evlatlarına yaşanabilir bir vatan bırakmak hepsinin tek amacı olmuş. 
1939 yılında İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde, dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel’in bizzat yönetmesiyle kuruldu. 1940 -1954 yılları arasında varlığını sürdüren köy enstitüleri, okuma fırsatı olmayan birçok çocuğun eğitim almasını sağlamıştır. Ve köylünün kalkınmasının tek yolunun eğitim alarak ve doğru kişiler tarafından yönlendirilerek olacağını göstermiştir. 
Genç bir ülke, yeniden ayağa kalkmaya çalışırken toplumun eğitime, Cumhuriyet'in ise temelden verilecek eğitimlerle yetişecek kişi ve kurumlara ihtiyacı vardı.
Bu iş için yola çıkan İsmail Hakkı Tonguç, ülkenin her köyünü karış karış gezerek kaç öğretmene, vatan toprağının nelere ihtiyacı olduğuna, okuma yazma oranlarını gösteren bir rapor hazırlamıştır. 
İsmail Hakkı Tonguç’un “Beş yıl içinde 22 bini bulacak köy enstitüsü mezunu öğretmenlerin elinde, irili ufaklı 150 bine yakın hayvan, 1,5 milyon dönüme yakın toprak, 2 milyon parçaya yakın iş araçları bulunacak” açıklaması ve Hasan Ali Yücel’in 3 Haziran 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada, “50 bin kişilik öğretim ekibi azami 10 sene içerisinde meydana gelecektir” söylemi o dönemin egemen güçlerini rahatsız etti.
Öğrencilerin elleriyle, tırnaklarıyla kazıya kazıya yaptığı köy enstitüleri kuruldukları köylere örnek teşkil etmişlerdir. Tarımdan alınan verim artmış, kırsalda yaşayan halk kalkınmaya başlamıştır. Köy enstitüleri kavramında demokratik ve komün bir yapı hâkim olmuştur.  Kalkınan köylüler, işlenen toprak, okuyan pırıl pırıl gençler arttıkça bazı kesimlerin dikkatini çekip eleştiri odağı haline gelmeye başlamıştır. Hep böyle olmaz mı güzel ülkemde? Ne zaman millet refaha kavuşsa ne zaman ekonomi, tarım, sanayi, eğitimde başarı sağlansa hep bir kesim bunun devletin bekası için zararından bahsetmeye başlar.
Çıkar odakları için en tehlikeli şey, bir halkın ya da bir topluğun aidiyet duygusu içinde, bağlılıkla demokratik ve paylaşımcı hayatı benimsemesidir. Bu saydığım özellikteki insanları bölemez, para için birbirine kırdıramaz ya da çıkar çatışmasına sokamazsınız. Hal böyle olunca, kötülemek ve karalamak sistemi kırmanın en kolay yolu oldu.
Karma eğitim olması, kızlı erkekli birlik içinde, aydınlık eğitmenler tarafından yetiştirilen evlatların varlığı ilkelce eleştirildi çünkü böyle bilgili, eğitimli ve donanımlı nesiller hocalarının, ağalarının, toprak zenginlerinin, din tüccarlarının işini bozardı. Onlar köy enstitülerini bozdular. 
Ardından eğitime bu sistem ile devam eden öğretmen okullarını.
O okullardan çıkan eğitimciler farklıdır. Kimseyi karalamak için yazmıyorum bunları. Ama şu an eğitimci olan herkesten on adım önde bahsettiğim nesil eğitimciler.
Zorluklarla mücadele etmeyi, şefkati, bir çocuğun neye ihtiyacı olabileceğini, gözünden derdinin anlayan, bazen kendi çocuğundan daha çok öğrencileriyle ilgilenen öğretmenler onlar. 
Bu yüzdendir hala özel okul sektöründe devletten emekli olmuş öğretmenlerin önemle istihdam edilmesi. 

Whatsapp Image 2024 04 20 At 20.42.43
Sanki intikam alınıyor
Köy enstitüsü olarak kurulup sonrasında Ortaklar Öğretmen Okulu, şimdilerde Fen Lisesi olan yerleşkede sadece yeni bir bina var özenle bakılan. Enstitü ve sonrasına ait bütün atölyeler, sınıflar ve yapılar harabe. Kaderine terk edilmiş.  Binalar üzerinden, o sistemden intikam alınıyor sanki. 
O görkemli günleri birer anı artık. Ben dinleme şansına sahibim. Yaşayanlar için en büyük şans, o güzelim eğitim yuvalarının bugün geldiği notayı görmeleri en büyük ızdırap. 
Köy enstitülerini anlatmaya devam etsem onlarca kitap olur. Ülkenin gelmiş geçmiş en güzel, en kapsamlı, en donanımlı eğitim sistemi sadece zenginlerin daha zengin, siyasilerin daha siyasi olabilmesi için kapatıldı. O günlerde başlayan eğitim sistemini boza boza ilerleme politikası bugün olduğumuz noktaya getirdi bizleri. 
Köy enstitüsü ekolünün devamı olan öğretmen okulundan mezun olan annem en büyük örnektir hayatımda. Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Macit Sefioğlu da öyle. Emek emek çalışmayı, yoktan var etmeyi, sistemi, okumayı, hiç durmadan öğrenmeyi bilen, öğreten bir nesil büyüttü beni. Hayatta her şeyin insan başına geleceğini öğreten, sıfırdan hayat kurmayı, emeğin en yüce değer olduğunu anlattılar, anlatıyorlar. Bizlerde bizden sonraki nesillere aktaracağız. Sistem değişse de bizler anlatarak, öğreterek yaşatacağız. 

Ve elbet karanlıklar aydınlığa çıkacak bir gün.
Köy enstitülerinin 84. yaşı kutu olsun!