Öğretmen, derste konuştuğum için beni her azarladığında, bir daha yapmayacağıma dair kendime söz veriyorum. Ama başaramıyorum! Arkadaşlarım ne güzel sessizce dersi dinliyorlar, neden ben de onlar gibi olamıyorum? Başarısız, beceriksiz, eksik biriyim!”

Başarısız değilsin, beceriksiz değilsin, eksik değilsin; güçlü bir işitsel hafızaya sahipsin. Sürekli olarak kulaklarından sesin girmesini ve ağzından çıkmasını istiyorsun. Öyledir işitseller, uzun süre sessiz kalamazlar.

Bu durum doğru anlaşılıp doğru yönetilemediğinde, çocuğun eğitim başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Duyarak öğrenenler, işittiklerini belleklerine daha iyi kodlarlar ve hatırlamaları da daha kolay olur. Ders çalışırken sesli okuma yaparlar. “Yardımseverdirler”, sınavdan önce arkadaşlarını çalıştırırlar, bildikleri her şeyi anlatırlar. Çünkü arkadaşına anlatırken kendi seslerini belleğe tekrar kaydederler.

Arkadaşlarıyla birlikte ders çalışmak isterler. Bu istekleri çoklukla ebeveynleri ile çatışma yaşamasına neden olur. Anne, “Sizin derdinizi biliyorum ben, ders bahane, muhabbet sohbet istiyorsunuz siz” dediğinde, çocuğun annesini ikna etmesi çok kolay olmayacaktır. Oysa işitseller birbirlerine ders anlatarak çalışmayı severler.

Anne, çocuğunu kulağında kulaklıkla, müzik dinlerken gördüğünde gene o bilindik tepkiyi verecektir. Oysa işitselin kulakları hiç boş kalmamalıdır. Klasik müzik, sözsüz ya da bilmediği dilde müzik dinlemesinin bir sakıncası yoktur.

Çalıştığı konuyla ilgili belleğine ne kadar bilgi depoladığını görmek ve konuyu pekiştirmek istediğinde evde boş bulduğu herkese öğrendiklerini anlatmak ister. Anlatacak kimse bulamazsa çocukluğunun sevimli oyuncağı ayıcığını koltuğa oturtur, tahtada ders anlatan öğretmen gibi öğrencisine ders anlatır. Ayıcığa sorduğu soruya yanıt alamazsa (sorunun cevabını hatırlayamazsa) haylaz öğrencisini azarlamayı ihmal etmez. Sonra da neyi unuttuğunu kaynaklarına bakarak hatırlamaya çalışır.

Bir işitseli dışardan doğal gözlemeniz mümkün olsa, “Delirmiş bu çocuk!” dersiniz. Kendi kendine konuşmalar, sesinin tonunu alçaltıp yükseltmeler, şakalar, azarlamalar… İki işitseli birlikte ders çalışırken görürseniz de kesinlikle dersi kaynattıklarını düşünürsünüz.

Öğretmenlerden şöyle itiraflar duyabilirsiniz, “Dersi dinlemiyor, sürekli konuşuyor ama ne sorsam cevap verebiliyor.” Ne yazık ki eğitim sistemimiz çocukların bireysel ayrılıklarını önceleyerek kurgulanmış değildir. Çocuklar daha iyi nasıl öğrendiklerini zaman içinde deneyimleyerek buluyorlar. Onların hafıza stilleri, kişilik tipleri, hızlı ya da yavaş öğrenmeleri, özel eğitim güçlüğü yaşayıp yaşamadıkları gibi bireysel farklılıklarına çözümler üretemiyoruz.

Şöyle bir sınıf hayal edelim: Sınıfta otuz öğrenci var ve hepsi işitsel. Müzik aletleri var sınıfta, öğrenciler o günkü konuyla ilgili besteler yapıyor. Kimi şiirlerle, kimi küçürek öykülerle konuyu anlatıyor. Sınıfta sanat grupları oluşuyor, tüm sınıf birbirine konser veriyor. Tatlı bir yarış başlıyor gruplar arasında, en iyi öğrenmeyi en estetik yapabilen yılın sonunda “öğrenme oskarı” alıyor. Olmaz mı dersiniz? Belki de haklısınız ama olsa ne güzel olmaz mı?

Ezcümle, sunamadığımız olanakların yoksunluğundan kaynaklanan olumsuzluklardan çocuklarımızı sorumlu tutamayız. Hiç olmazsa kendi kendilerine buldukları çözümleri doğru anlayarak işlerini zorlaştırmaktan vazgeçebiliriz. Hoş kalın.