Bunalıyoruz...
İç siyasetteki hakaretleri, küfürleri izliyor musunuz?
Mideniz bulanmıyor mu? Tiksinmiyor musunuz?
Hayat pahalılığı altında inim-inim inleyen halkın sesi kulaklarınıza gelmiyor mu?
Onbinlerce kişinin Adalet adına yollarda, yobazların provokasyonuna rağmen, yağmurla, bayıltıcı sıcaklarla yürüyüşünü izliyor musunuz?
Her gün gelen şehit haberleri içinizi kanatmıyor mu?
Sınırlarımızda savaş rüzgarları eserken, bir gün PYD'ye bir gün Türkiye'ye destek veren, bir Suudi Arabistan'a, bir Katar'a göz kırpan, başı -k..çı oynayan süper güce bir diyeceğiniz yok mu?
Bu bayram gününde eşlerinden, çocuklarından, yuvalarından uzakta suçsuz yere cezaevinde yatan gazeteciler sizi bunaltmıyor mu?
Bunalıyoruz...
Herşeye rağmen bugün bayram. En azından kısa süreliğine siyasetten uzaklaşalım. Birkaç dakikalığına da olsa yüzümüze bir tebessüm yerleştirelim;
Geçmiş yılların TRT anılarına da yer verdigimiz,Uğur Dündar'la birlikte yazdığımız "Yalandan Kim Ölmüş" adlı kitabımızdan aktaracağım bir anekdot belki bu buruk bayramda bir ağız tadı olabilir;
"12 Mart'ın karanlık günleri... Fasist Cunta TRT'ye Musa Öğün Paşa'yı atamış. İlk gün Paşa çevresini kuşatan yalakalarla Kurumu geziyor. Yönetim Kurulu odasına geldiklerinde duvardaki tablolar dikkatini çekiyor. Çoğu sürrealist tarzda yapılan resimleri çözmeye çalışıyor. Bu sırada ensesinin dibindeki bir muhbir heyecanla atılıyor;
'Paşam bu tablo geçen yıl bir sergiden satın alındı. Komünist ressama ait bu tabloya devletin kesesinden tam on bin lira verdiler!..'
Musa Öğün'ün yüzü bir anda kızamık şekeri gibi kıpkırmızı kesiliyor. Bakışları alev-alev. Başını hışımla sallayıp birkaç kez 'Vay namussuzlar' diyor ve TRT'nin emektar hizmetçisi Bayram Efendi'ye dönüyor;
'Hemen bu tabloyu kaldır, gözüm görmesin!.."
Bayram esas duruşa geçer, 'Emredersiniz Komutanım' diyerek tabloyu yerinden söker, süratle zemin katta bulunan depoya götürür.
Aradan birkaç saat geçer, Paşa odasına yerleşir. Bu arada ziyaretçi akını da başlar. Önden gelenler odaya alındıktan sonra Paşa zile basarak Bayram Efendi'yi çağırır. Bayram süratle içeri girer topuklarını vurur:
'Emret Komutanım !..'
'Bana hemen o tabloyu getir!..'
'Emredersiniz komutanım! .."
Bayram koşar adımlarla 4 kat aşağıya iner, tabloyu kaptığı gibi makam odasına çıkan merdivenleri tırmanır, kapıyı çalar, topuklarını vurur, tabloyu iki kolunun arasına alarak ziyaretçilere doğru tutar. Paşa adeta, kükrer;
'Bakın devletin paralarını nerelere harcamışlar! Şu resim için komünistlere tam 10 bin lira vermişler!..'
Ziyaretçilerle şaşkınlık ve kızgınlık içindedir. 'Yaa tüh Allah kahretsin!Bunlar vatan hainleri!..' diyerek tepki gösterirler.
O gün ziyaretçi akını durmak bilmez. Paşa her seferinde Bayram'ı çağırır, aynı sahne hiç değişmeden tekrarlanır. Akşama kadar 4 kat inip çıkan Bayram perişan haldedir. Tablonun ziyaretçilere sergilenmesi ertesi gün de devam edince bayılma noktasına gelen Bayram Efendi kendince bir çözüm üretir. Tabloyu aynı kattaki çay ocağının arkasına saklar! Artık hareketleri otomatiğe bağlanmış gibidir. Ziyaretçiler gelir, Paşa zili çalar, Bayram tabloyu kaptığı gibi odaya girer. Topuklarını vurduktan sonra 'seyyar tablo sehpalığı' işlevini yerine getirir. Tepkiler hiç değişmez;
'Bunlar vatan haini Paşam.'
Üçüncü gün sabahı da yeni misafirler gelir. Paşa'nın zile basmasıyla Bayram tabloyla birlikte odaya dalar. Ama o da ne? Paşa avazı çıktığı kadar bağırmaktadır;
'Eşş...şek! Senden tablo isteyen mi var? Defol!.. Bize demli çay getir!.'
Paşa o günden sonra tabloyu bir daha hiç istemez. Unutmuş veya başka komünistlerin (!) başka işleri tablonun önüne geçmiştir. Bayram bir-iki hafta sonra tabloyu tekrar depoya götürüp bir köşeye bırakır. Resim orada tozlar içinde unutulup gider..."
Sevdiklerinizle şeker tadında bir bayram geçirmenizi dilerim.