İsmi, sadece İzmir’in değil, Türkiye’nin sınırlarını aşarak dünyanın pek çok ülkesinde bilinir, tanınır olmuştu.

Ahmet Kemal Baysak; Karşıyaka eski Belediye Başkanı, ilkeli bir siyasetçi, başarılı bir iş insanı, Bosna Hersek Fahri Konsolosu ve hayata dair bir kültür insanıydı.

Bir söyleşi için kendisini ziyaret ettiğimizde dört saati aşan keyifli bir sohbet yapmıştık. Yüzünde taşıdığı aydınlanma çağından kalma gülümsemesiyle hafızamdan hiç silinmedi. O söyleşiden derlediklerim ve akılda kalanlarla, ölümünün sene-i devriyesinde Kemal Baysak’a saygıyla…

Yaşam öyküsü 1878 yılında Bosna Hersek’ten göç eden atalarının Karşıyaka’yı seçmesi ile başlamış,
“Karşıyaka’da dördüncü kuşağız” demişti.
Karşıyaka’da doğuyor, babası ilkokulun üçüncü sınıf yaz tatilinde çırak olarak veriyor bir atölyeye… “On yaşındaydım metalin nasıl döküldüğünü, eritildiğini gördüm, öğrendim” diyor. İlkokulun beşinci sınıfına devam ederken, babalarının; “Ben sizin sanatkâr olmanızı istiyorum” demesiyle Mithatpaşa Erkek Sanat Enstitüsü'ne devam etmişti.

Kemal Baysak’ı Mithatpaşa Erkek Sanat Enstitüsü'ne götüren, oradan bugünlere taşıyan, pürmüz, makas ve havya ile tenekelerden kayıklar yapıp, hâlâ nasıl akıl ettiklerini kimden öğrendiklerini hatırlayamadıkları bir düzenekle, suyun üstünde yüzdürdükleri kayıklardı belki de…

Mithatpaşa Erkek Sanat Enstitüsü hayatının en önemli kilometre taşlarından biri oluyor. Cemal Tercan’la dostluklarının başladığı yerde yine bu enstitü oluyor. Birlikte okuyorlar altı yıl ve birlikte mezun oluyorlar. İstediği bölümü kazanamayınca iş hayatına atılıyor, Cemal Tercan ise eğitimine İstanbul’da devam ediyor. Bağları kuvvetli, arkadaşlıkları hiç kopmuyor.

İzmir’in tanınmış demirci ustalarından İsfendiyar Anılmış’ın yanında işe başlıyor. Orada çalışmayı sürdürürken, Hayri Türkeli’nin adını duyuyor ve birini aradığını öğreniyor. Sonrasında da (adını her andığında saygısını, sesinden mimiklerine kadar hissettiğim)  Hayri usta ile devam ediyor iş yaşamına…  Hayri Bey’in yanında ustabaşı oluyor, her şey yolunda derken bir hocasının askerliği sebebiyle, atölyesini kendisine emanet etmek istemesi, Hayri ustanın yanından ayrılmasına hocasının atölyesine geçmesine sebep oluyor…

Hocanın yokluğunda gelen işleri yetiştirmek için gerektiğinde atölyede uyuyor, bazen arkadaşlarından Cemal Tercan, Turgut Ülgen yardıma geliyor, işleri yetiştirmesine yardım ediyor. Hoca askerliği bitirip geri döndükten bir ay sonra, hayalini kurdukları atölyeyi açacaklarını söyleyerek oradan ayrılıyor.

Kemal Baysak ve Cemal Tercan’ın, iki çivi çakılı boş duvarına astıkları gömlekleri ile çalışmaya başladıkları atölyelerinde atıyorlar, ömür boyu sürecek olan kader birlikteliklerinin temellerini… Adı da TERBAY oluyor.

İş yaşamında sıfır noktasından zirveye tırmanan bu insanın, başarıya giden basamakları nasıl tırmandığını, ne çok emek verdiğini, ne çok çalıştığını öğrendikçe hayranlığımız büyümüştü.

Yaşamının erken dönemlerinde tanıştığı birçok insanla, bağlarını vefa ile bugünlere taşımış. Sıcak ve ölçülü konuşmasıyla dostlarını, dostluklarını anlatmıştı uzun uzun...

Zihnimdeki çerçeveyi, köklerinden kopmadan bugünü özümsemiş, kültürel ve sanatsal birikimi ile hayata bakışında ölçülü, insanlara saygılı ve irfan sahibi bir insan portresi olarak doldurmuştu.

Ata yurdundan, anayurda göçe zorlanan insanların kolektif acılarını anlatarak sebeplerini kronolojik olarak sıralamıştı. Köklerini anlatmıştı, tarihi bilgiler ışığında, Bosna Hersek’te kalanlardan, gelenlerden, parçalanan ailelerden bahsetmişti… Tarihsel zorunluluklar nedeniyle yaşanan acıları ve o neslin birbirlerinden kopuşunun bugüne uzanan yansımalarını hüzünle dinledik.

İş insanı kimliğinin yanında, Bosna Hersek Fahri Konsolosu olarak da gurur verici işlerin içinde bulunur. Bu konuda kendisi bir şey anlatmamış olsa da yazılı ve görsel basında kendisinden övgüyle bahseden gazetecilere, yazarlara, siyasetçilere, akademisyenlere rastlamamak imkansız.

Ve anlaşılıyor ki Kemal Baysak, İnsanlık tarihinin onurlu sayfalarına, adını yazdıran, onlarca insana yeni bir yaşam sunan, sessiz bir kahramandı. Ve umuttu kapısını çalan insanlara…

“Kahraman, İnsanlık Abidesi, Boşnakların Shindler’i” gibi isimlerle anılmasına sebep olan ise 1991-1995 yılları arasında dünyanın gözü önünde işlenen insanlık suçuna sessiz kalmaması olur. Sırpların Boşnaklara yaptığı soykırım karşısında, bu insanlık trajedisi içerisinden, kurtarabildiği kadar insanı kurtarıp, Türkiye’ye getirmiş ve hayatlarını yeniden kurmalarına yardım etmişti. Üstünden yıllar geçmesine rağmen bu insanların acılarına hep tercüman olmaya çalışır, bu katliamda yaşananları dünyaya duyurmalarında, haklarını aramalarında hep en önde yerini alır Kemal Baysak.

Bosna Hersek’te yaşanan dramın izlerini silmek, insanların hayatlarını yeniden inşa edebilmeleri yönünde yapabilecekleri tüm çalışmaların içinde olmasının yanı sıra Balkan devletleri ile Türkiye arasında tarihi ve kültürel çalışmalar yapılmasına önayak olmuş, ulusal ve uluslararası alanlarda tanıtılması yönünde de nitelikli çalışmalar içinde yer almış bir kültür adamıydı. 

Hayatının her alanında ölçüsü hep insan olmuş. Her görüşten insana hoşgörü ve saygısını hiç kaybetmemiş. Öyle ki aktif siyaset hayatına ait bir anısıyla destekliyor bu düşündüklerimi.  

İnsanları siyasi görüşlerine göre sınıflandırmadan, hoşgörü ve sağduyunun kılavuzluğunda, anlamayı, anlaşmayı seçmiş soylu bir duruşla, insan biriktirmiş, sağcısıyla solcusuyla her görüşten aydının saygısını kazanmış tepeden tırnağa insandı Kemal Baysak.

Gazeteci yazar Okan Yüksel’in anlatısına göre 1999 genel seçimlerinde ÖDP 1. bölge birinci sıra milletvekili adayı Fakir Baykurt’un ve 2. bölge birinci sıra milletvekili adayı Can Yücel’in eğitim sistemi üzerine Ziya Gökalp Kültür Merkezi'nde düzenlenen söyleşisinde izleyiciler arasında Kemal Baysak’ta vardır. Karşıyaka Belediye Başkanı olarak katıldığı o söyleşide Can Baba’nın şarabının bittiğini fark edince görevliyi yanına çağırarak “evladım görmüyor musun Can Baba’nın şarabı bitmiş” der. Baysak’ın o gün orada bu bilgece davranışının, siyasi hayatına bile nasıl sirayet ettiğinin bir örneği olmuştur. Kemal Baysak’ın adı siyaset tarihinin nezaket sayfalarında da yerini almıştı.

Dostlukları, arkadaşlıkları tüm ideolojilerin, tüm siyasi partilerin üstünde görür. Sosyal hayatını, merkezine her zaman insanı koyarak düzenlemesi onu her kesim tarafından her zaman çok sevilen bir insan yaptı. Bunu “İnsan olmak, karşındakine saygı duymakla başlar” diyerek açıklamıştı.

Yaşamı boyunca çalışmaktan, üretmekken ve insanları sevmekten hiç vazgeçmemiş, hayatın içinde hep parlayan bir yıldız, Karşıyaka’dan dünyaya açılan güneşli bir pencere olmuştu Kemal Baysak…

Kendi efsanesini, kendi destanını yaratan bir insan olarak kazındı hafızalara…